30 Mart 2011 Çarşamba

Defineyi Kim Gömdü?

 

 

Gömüyü kimin gömdüğü konusunun bilinmesinde fayda vardır. Bu konuda herkes bir şeyler söyler yazarlar. Bunların iyi bilinmesi varlığın bulunması ve alınması zorluklarının bilinmesinde vardır. Definenin gömülüğü uygarlık ve kültürlere, zaman süreçlerine gömülme mevsimlerine ve hatta gece veya gündüz gömülmesine göre farklılık vardır.

Her gömü aynı olmadığı gibi tuzak ve aldatmacalar, iz ve işaretleri de farklı olabilir. Kazıya başlamadan önce bu konunun iyi etüt edilmesinde fayda vardır. Gömü veya define hangi çağda yıllarda gömüldü ise o çağın kültürel yapısını incelemek, gömen şahıslar bazında kim gömdü ise ona göre fikir yürütmede fayda vardır.

1. Savaşçılar: Fethe gidenler yol üstünde mevcut yerleşim yerlerinden topladıkları ganimetlerin hepsini götüremeyeceğinden belli noktalara sonradan gelip almak şartıyla kimsenin bulamayacağı belli noktalara gömmüşler ancak birçoğu geri gelinip alınmamıştır.

Gömen savaşçıların kültürel yapısı çok önemlidir. Örneğin Araplar ile Avrupalı savaşçıların gömüleri iz ve işaretleri ile tuzak ve aldatmacaları farklıdır. Buralarda özellikle tuzaklara çok dikkat edilmesi gerekir. Bir savaşçı gibi düşünmelisiniz ona göre hareket etmelisiniz.

2. Korsanlar: Kara veya denizde mevcut çete ve korsanları bölgelerinden topladıkları ganimetleri kendilerinin kolay sizin zor bulacağınız bir şekilde gömdüklerini biliniz.

- Korsanlarda savaşçılar gibi hazinenin kolay alınmaması için çok fazla tuzakla hazineyi beslerler. Bu uzakları anlamak gerçekten zordur. Anlık hayallere kapılmayıp tuzakları uzman kişilerce aşılmasında fayda vardır. Boşuna riske girilmemelidir.

- Burada önemli olan siz kendinizi onun yerine koyarak “Ne Yapar” sorusunu kendinize sorunuz. Nereye gömer ve nasıl iz ve işaretlerle nasıl tuzak ve aldatmacalar hazırlar. Sorusu önemlidir. İyi bir makine, iyi bir uzman etüdü ile kanunu arkanıza alarak problemleri teker teker aşınız. Riske girmeye hiç ama hiç gerek yoktur.

- Korsanların yıllar sonra bu hazineyi alacağı değerlendirerek belli iz ve işaret koymaları şarttır. Bu iz ve işaretleri iyi tahlil etmek gereklidir.

- Korsanların iz ve işaretleri savaşçılarınkinden farklılıklar gösterir. Korsanlar genelde su, güneş ve denizden kara görüntülerini kullanırlar. Bu konu işaretler bölümünde detaylıca incelenecektir.

3. Dönemin Yöneticileri: İşgallere karşı hazinelerini korumak veya çocuklarının yeniden iktidar veya krallık kurmaları için gerekli finansman çok gizli bir yere konularak gelecek için yatırım yapmışlardır. Bu hazinenin çok planlı ve iyi bir yere saklamalıydılar ki uzun yıllar boyunca kimse ulaşamasın.

- Burada önemli olan yine “Ben olsam nereye koyardım” sorunsudur. Bu kişiler akıllı, kurnaz ve planlı çalışan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Etüdü iyi yapıp gözden hiçbir şey kaçırılmaması gerekir. Belki siz çözemezsiniz ancak çözülmeyecek define etüdü olmadığı unutulmamalıdır.

- Yönetim kargaşaları ve iktidar mücadeleleri sonucundaki çekişmelerden kendini garanti altına almak, ailesi ve kendisi için iyi bir yerde kendi ve ancak birkaç kişinin bildiği bir miktar hazineyi sigorta olarak koymak.

- Burada unutulmayacak bir şey vardır. O da çaresiz kalmaktır. Çaresiz insanların gömü yaparken gözönüne alabilecekleri tehlikeleri anlatmaya gerek yoktur. Çünkü “kedinin kuyruğuna basarsınız tırmalar” atasözünü anımsayınız. O anda o kadar çaresiz olabileceklerini unutmayınız.

4. Şahsi Gömüler: Buradaki gömüleri istediğiniz kadar sınıflandırabilirsiniz. Önemli olan hazineyi düşünmenizdir. Şahsi gömüleri bulmak çok kolay diğerlerine göre daha risksiz ancak değer bakımından diğerlerinden daha fakirdir.

Bir insanın serveti ile bir savaşçı, korsan, kral, bey, ağa vs. serveti karşılaştırılamaz. Şahsi servetlerin bir bölümünü ele alıp inceleyelim.

a. Din adamları: Papaz ve haham ağırlıklı olmak üzere elde mevcut hazinenin diğer dinlerdeki insanların eline geçmemek için tekrar alınmak üzere akıllı ve planlı bir şekilde gömmeleridir. Bu durum genelde savaş, istila, korsan-çete baskını, önceden tahmin veya duyum, iç çekişmelerden kaynaklanır.

Bu insanların dönemin akıllı, kurnaz ve alim sayılan insanlar olduğu unutulmamalıdır. Bu durum hazinenin alınma şartlarını ağırlaştırır.

Böyle kişilerin hazinelerini ele geçirmek için ilgili dinde mevcut işaret ve kültürel değerleri iyi tahlil etmek gerekir. Anlatılmak isteneni iyi anlamak gereklidir. Aksi takdirde çalışmalar boşa gidecektir.

b. Göç: Kendi istekleri veya zoraki göçe tabi tutulan köy veya kasabalılar bütün mallarını yanında götüremeyecekleri için oturup titizlik içerisinde hazineleri toplu olarak gömmüşlerdir. Buradaki amaç tekrar geri döndüklerinde bu hazineyi alıp tekrar eski yaşantılarına dönebilmeleridir. Bunların büyük bir bölümü tekrar geri dönmemişlerdir.

-Bütün halkın hazinesi tek bir yerde toplanıp gömülmesi düşünülemez. Parça parça ama önemli büyüklükte olmalarıdır. Bu gibi definelerde gömünün hediyesi sizi yanıltmasın. Etüdünüzü iyi yapmalısınız.

- Burada dikkat edilmesi gereken siz olsaydınız hazineyi tek bir yere mi gömerdiniz. Bence hayır 3-4 parça şeklinde gömerdim. Bunların bulunma olasılığı daha düşüktür. Biri bulunursa diğerleri bulunamaz. Şeklinde düşünürdüm. Ama mutlaka hediyesi yanıltıcı çalışmalar ve tuzaklarla gömüyü beslerdim. Paramı kolay kolay kimseye yar etmezdim.

c. Yaşlı insanlar: Bir hayat boyu çalışıp uğraştıktan sonra yaşlanan insanlar eğer çocukları yoksa eldeki değerli eşyalarını kimse bulamasın diye saklamalarıdır. Bu hazineler genelde küçük ölçekli olup şahsi eşya ve paralarından ibarettir.

Genelde ev, işyeri, bahçe, tarla, ahır veya kuyularına gömerler. Tuzak ve aldatmacası azdır. Genellikle tarihi ve kültürel değer açısından önemlidir.

d. Ölülere saygı: Eski dönemlerde kültür değerleri içerisinde ölü ile birlikte değerli eşyalarını da beraberinde gömmek vardır. Buradakiler şahsın şahsi eşyaları ve paralarıdır. Önemli bir şahsiyet değilse genelde ufak tefek şeyler gömerlerdi. Buralarda kayda değer eşyalar genelde olmaz.

- Mezarlar önemli yerlerdir. Hazine var diye mezarla kazılmamalıdır. Çünkü hangi mezarda hazine olduğu belli olup, orada da ölü yoktur.

- Burada yapılacak kazılarda kesinlikle izin alınmalı ve kanuni yapılmalıdır. Doğada mevcut güzellikler bozulmamalıdır.

- Mezar kazıları iyi etüt edilmedi ise kesinlikle yapılmamalıdır. Etüt edilemiyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.

Hazine veya defineyi kim gömerse gömsün iyi etüt edilerek risksiz çıkarılacağı bilinmelidir. Önce araştırma (yapılamaz ise uzmana başvurulmalı), sonra makine (maden analizinden arazi özelliklerine, doğal veya yapay durumuna), sonra kanuni izinle hazine rahatlıkla çıkarılıp zengin olmamak mümkün değildir. Ama önemli olan akıllı hareket etmektir. Profesyonelce davranmaktır.

Antik Eserler












Defineler Nasıl Gömüldü?

 

Gömüler bilerek, zorunlu ya da sel, deprem vb. tabii afetler sonucu yeraltında kalanlar olmak üzere düşünülmelidir.

Dini Gömüleri: Eski uygarlıkların kilise veya benzeri tapınak yöneticilerinin zenginlikleri bilinir. Kiliseler belli dönemlerde Osmanlı topraklarındaki her tür bilgiyi kayıt altına almakta idiler. Halkın zenginliği-fakirliği, toprak sahipleri, ekilen-biçilen mahsul ve miktarları onlar için önemli idi. Osmanlı merkezi idareleriyle metropoliten ve bağlı birimleri arasındaki bütün bölgelerin irtibat ve münasebetleri gibi daha pek çok durum kilise kayıtları altında bulunmaktaydı. Kiliselerin içinde çoğunlukla var olan gizli bölmeler, papazların hem giriş çıkış noktaları ve hem de bu yerler saklama mekânı olarak kullanılmakta idi. Dolayısıyla ani saldırı ve işgaller esnasında bu tür belge ve paralar kaçırmaya fırsat bulunamadan çoğu zaman bulundukları yerlerde bırakılmışlardır. Kilise gömüleri içinde çoğu zaman ele geçen İncil ve haçlar, kilise cemaatinin bağışları olan paralar, papazların şahsi birikimleri, kiliseye yapılan devlet ve vakıf yardımları vb. gibi saklantılar olabilmektedir. Özellikle yukarıda bahsettiğimiz doküman vb. Kayılı bilgiler daha ziyade papazların evlerinde ve gizli tünellerinde olabilmektedir.

Ermeni Gömüleri: Osmanlının son dönemlerinde ve Kurtuluş savaşı esnasında Ermeni, Yunan ve Rumların kaçarken ya da tehcir esnasında bırakmak zorunda oldukları para ve kıymetli eşyalardır. Çok az ve işaret yerine nirengilerle kayıtlı olan Rum terekelerine mukabil Ermeni gömüleri, çok büyük olasılıkla paranın yakınlarına ustaca bırakılan işaretlerle bilinirler. Gerçekten dünyada en iyi saklama metotlarına sahip olan milletlerden birisidir Ermeniler. Genellikle bir gömünün çevresine birden fazla ve –çok rastlanan şekliyle- en az üç adet işaret bırakırlar.

Savaş Gömüleri: Avrupa, Asya ve Afrika üçgeni üzerinde tarihin her döneminde stratejik özellikleri bulunan Anadolu toprakları, sayılamayacak pek çok cazibesi sebebiyle birçok kavmin ilgi odağı olmuştur. Üzerinden asırlarca pek çok ordunun geçtiği bu topraklarda aynı zamanda pek çok savaşlar yapılmış, sayısını bilemediğimiz uygarlıklar kurulmuştur.
Savaşların yapıldığı bir coğrafyada elbette ki soygunlar ve gasplar en doğal olan şeylerdir. Bir köyden, kasabadan, şehirden işgal gücü olarak geçen orduların askerleri yaptıkları talan ve soygunlardan elde ettikleri ganimetleri gidecekleri ileri merhalelerde yanlarında taşıma imkânına sahip olamayabiliyorlardı. Çıktıkları savaş yolculuğundan geri dönerken almak üzere muhariplerin belli noktalara yaptıkları gömüler Anadolu’muzun pek çok yerinde mevcuttur.
Bu tür gömüler soygunların yapıldığı yerleşim bölgelerinin hemen en yakınındaki uygun arazi şartları içine saklananlardır. Savaşçı, elde ettiği ganimeti önündeki uzun yolculuğunda beraberinde taşıyamayacağı için gömme ihtiyacı duymuştur. Bunun için de ya yerleşim bölgesinde uygun bir noktaya, ya da yerleşimi terk eder etmez en yakın bir münasip yere gömüsünü yapacaktır.

Şahıs gömüleri: Antik dönemlerde Bankalar yoktu. Bu nedenle insanlar ellerindeki paralarını küp, kese, veya benzeri şeyler işinde muhafaza ederlerdi. Burada muhafaza edilen paralar o insanın sermayesidir, harcayacak, fazla kazancını ilave edecektir. O zaman bu insan elindeki sermayesini götürüp bir arazide muhafaza etmez. yaşadığı mekan içinde ya duvar yada tabana gizli bir bölme yaparak saklayacaktır. Yerleşim alanlarından buna dikkat etmek gerekir. Dağda ve arazide şahıs gömüsü aramak akıl ve mantık işi değildir.

Eşkiya Gömüleri: Yaşantı olan mağara içleri ve çevresi, Su kaynakları çevresinde gibi alanları kullanmışlardır. Defineci arasında dolaşan eşkiyalar hakkında bu güne kadar sonuca ulaşanı görülmemiştir.

Dedektör alırken nelere dikkat edilmeli?

 

1- Dedektör, pratik olmalı. Hayatında eline hiç dedektör almamış bir kimse bile 10 dakika içerisinde dedektörü nasıl kullanacağını öğrenecek şekilde basit olmalı.

2- Müşteri, aldığı dedektörü satıcı firmaya test ettirmelidir. Satıcı firma, dedektörün nasıl kullanılacağını müşteriye detaylı şekilde uygulamalı olarak anlatmalı ve göstermelidir.

3- Dedektörlerdeki en hassas özellik, toprak ayarının yapılmasıdır. Bir dedektörle toprak üzerinde iken yürüdüğünüz zaman eğer toprak ayarı bozuluyorsa, makinenin değerli metalleri (altın, gümüş, bakır) göstermesi beklenemez.

4- Dedektörlerin kullanım malzemesine mutlaka bakın. Hangi maddeden yapılmış, içinde neler var. Garanti belgesiyle dedektörün üzerindeki özellikler birbirini tutuyor mu? Bunlara dikkat edin. Günümüzde satılan dedektörlerde '1 yıl garantilidir' ibaresi yer almaktadır. Garanti belgesini mutlaka kaşelettirip imzalattırın. Dedektörün paslanmaması için ise;

a) Dedektörlerin dışı paslanmaya dayanıklı olmalıdır. Bunun için dedektörlerin'menbran' olmasına dikkat edin.

b) Saç aksamı mutlaka toz boyadan imal edilmeli.

c) Dedektörün üzerinde bulunan butonlar, piyasa usulü olmamalı. Butonlara birkaç kez basarak sağlamlığını kontrol edebilirsiniz.

5- Bazı dedektörlerin başlıkları, demirden imal edilmiş olabilir. Özellikle dedektörlerin başlık kısmının plastik olanını ve içininin açılıp açılmadığını kontrol edin. Çünkü başlık kısmında (içinde) bobin bulunmaktadır. Bobin devrelerinin sağlamlığına bakın.

6- Bir dedektörü çalıştırmadan kesinliklikle almayın. Devrelerinin bir tanesi çalışmıyor olabilir. Her ne kadar dedektörler konusunda bilginiz olsa da yanınızda mutlaka dedektörlerden anlayan iyi birisini bulundurun. Unutmayın, iyi bir dedektörün fiyatı 2 bin doları geçmektedir

7- Dedektör satış mağazasını ve üretim yerlerini kontrol ediniz.

Kaçak kazı niçin yasaklanmalı?

 

Arkeologlara göre define aramak için kaçak kazı yapmak yasak ve yasa uygulanmalı. Psikiyatri uzmanları ise 'hastalık' derecesinde bağımlı olan define avcılarının tedavi edilmesinin şart olduğunu söylüyorlar. Yaşanan son ekonomik kriz sonrası, resmi define arayanların sayısında büyük bir artış olduğu görülüyor...

Bilinçsizce yapılan kazılar ve köstebek yuvası gibi lime lime edilen toprak...Hiç kolay değil, kaçak kazının önüne geçmek. Anadolu'nun herhangi bir köyünde başlıyor 'define dedikodusu' ve fısıltı kulaktan kulağa yayılarak sonunda söylenilenlere herkes inanıyor. Sonra... Ya sonra... Eline kazmayı küreği alan dere tepe, bağ bahçe demeden başlıyor kazmaya. Kimin umurunda kaçak kazı yapılmış, doğa tahrip edilmiş, başkasının arazisine girilmiş.. Herkes kısa yoldan köşeyi dönüp zengin olmak istiyor. Ama arkeologlar, bilimadamları ve sağduyulu insanlar define aramak için yapılan kaçak kazıların ülkeyi maddi ve manevi zarara uğrattığını belirtiyorlar.

Kültür katmanları yok ediliyor

Türkiye'de define aramanın yasak olmadığını, kanun ve yönetmeliğin olduğunu belirten İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu, 'Kaçak kazı yasak ve yasak olması gerekir' dedi. Uzmanları tarafından yapılmadığı için kaçak kazıların kültür katmanlarını tahrip ettiğini açıklayan Abbasoğlu, tahrip edildiği takdirde bilimsel incelemenin doğru yapılmasının mümkün olmadığını kaydetti. Definecilerin maddi ve görsel değeri olan eserleri aradığını söyleyen Abbasoğlu, 'Tarihi ve bilimsel değeri olan yer ve eserler tahrip edilerek göz ardı ediliyor. Defineciler, buldukları parasal değeri olan eseri, bir bütün içinden çekip alıyorlar. Bu nedenle de tek başına parasal değeri oluyor, ama bilimsel değeri düşüyor' şeklinde konuştu.

Çıkan parçalar yerinde kalmalı

Bilimsel kazılarda toprağın cinsinin değişmesinden tutun, en ufak kırık çanak-çömleğe, en ufak cam parçasına kadar herşeyin değerlendirildiğini anlatan Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, çıkanlarla birlikte hepsi bir arada olduğu zaman eserlerin yorumunun yapılabileceğini söyledi. Görsel açıdan önemi olmayan ama tarih açısından önemi bulan eserlerin bulunduğunu, fakat defineciler için bunun önemli olmadığını anlatan Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, dedektörlerin ithalinin de yasaklanması gerektiğini vurguladı. Dedektörlerin bilimsel çalışmalarda kullanılabileceğini belirten Abbasoğlu, 'Bu arz-talep meselesi. Vatandaş, dedektör satışı serbest olduğu için gidip rahatça alabiliyor. Sonuçta, yapılan aramalar ve kaçak kazının önü açılıyor.' dedi.

Her Dedektöre Kanmayın!



Her geçen gün sayıları hızla artan defineciler, dedektörlerin yasaklanmasına şiddetle karşı çıkıyorlar. Satış firmaları ise 'Dedektör alırken dikkat edilmesi gereken önemli kurallar bulunuyor' diyerek müşterileri uyarmayı ihmal etmiyorlar...

Yaşanan son ekonomik krizle birlikte umudunu, şans oyunlarından çok toprağın altında yatan servete bağlayanların sayısında hızlı bir artış gözleniyor. Özellikle arkeologların definecileri iyi gözle görmediklerini anlatan define arayıcıları, dedektörlerin yasaklanması fikrine de şiddetle karşı çıkıyorlar.

'Eğer dedektör satışı yasaklanırsa definecilerin sayısı azalmaz, bilakis artar' diyen defineciler, devletin toprağın altındaki zenginliklere gereken önemi vermediğini de belirtiyorlar. Defineciler tepkilerini, 'Kimse bunun önüne geçemez. O zaman yurtdışından kaçak olarak getirilen dedektörler, Türkiye'de satılmaya başlar.' diyerek dedektörlerin önüne geçilemeyeceğini anlatıyorlar.

Ekmek kapısı oluştu

Evet, Türkiye'de binlerce define avcısı, umudunu bu sektöre bağlamış durumda.

Gizli sektör olarak nitelendirilebileceğimiz definecilik ve dedektör satışlarından herkes, şöyle ya da böyle ekmek yiyor. 'Şurada bir gömü var' sözünü duyduktan sonra defineyi çıkartmak için adam kiralamak, vinç çalıştırmak, dedektörle araştırma yapmak, define aranılacak bölgede yol yoksa yol açmak. Kısacası trilyonluk gizli bir sektör 'definecilik'. Öyle ki define aramak için varını-yoğunu satanlar da düşünülürse önüne geçilemeyecek gibi görünen gizli bir sektör.

Define, dedektörsüz aranmaz

Bu sektör içinde para kazananların başında, hiç şüphesiz dedektör satış firmaları geliyor. Bir defineci ise artık günümüzde dedektörsüz define aranmayacağını gayet iyi biliyor. Her ne kadar kulaktan dolma bilgilerle eline kazmayı alan dağı taşı kazıyorsa da, artık günümüzde kazma toprağa vurulmadan önce mutlaka definenin yeri dedektörlerle tespit edilmeye çalışılıyor. 15 yıl öncesine kadar her duyduğu yeri kazan definecilerin yerini 'modern defineciler' almış durumda. Çünkü, gelişen teknolojiyle neredeyse dedektörsüz toprağa bir kazma dahi vurulmuyor. Defineciler, dedektörlerin kendilerine en çok gerekli olan bir malzeme olduğunu belirterek,' Dedektörsüz, define aranmaz. Kazmayı alıp her tarafı kazmak eskidenmiş' diyerek gittikçe bilinçlendiklerini ortaya koyuyorlar.

Bir milyon dedektör

Çeşitli dedektör firmalarının verdikleri bilgilere göre ( resmi bir kayıt yok) Anadolu'da 1 milyonun üzerinde dedektör bulunuyor. Satış firmalarının yaptığı araştırmalara göre Anadolu ve Trakya'daki en az iki köyden birisinde üç ya da dört adet dedektör var. Bu dedektörler ise kullanımı bilinmediğinden en kısa sürede ya paslanıp iş görmez hale geliyor ya da bilinçsizce kullanıldığından çok çabuk bozuluyor.

Tabii, burada bozulan dedektörleri tamir etmek veya yeni bir dedektörü müşterilere satmak ise dedektör firmalarının işine geliyor. Peki bir dedektörün ömrünü nasıl uzatabilirsiniz? Dedektör alırken nelere dikkat etmeniz gerekir? İşte size bu işi püf noktaları....

Büyük bir rant var

HMG Metal Dedektörleri Merkezi'nin Yönetim Kurulu Başkanı H.Mehmet Göl de, dedektörler konusunda Türkiye'de büyük bir rantın bulunduğunu kaydetti. Dedektörlerle ilgili Anadolu'nun her tarafını karış karış gezdiğini ve bir dedektörün 16 bin dolara bir köyde satıldığını duyduğunda hayretler içinde kaldığını anlatan H.Mehmet Göl, 'Bu dedektörler, 20 santimetreyi bile göstermiyor. Anadolu'da 40 yıl, bir demir yığınıyla dağ-taş dolaşan insanları gördüm. Kimse dedektörün nasıl olduğunu ve ne şekilde kullanılacağını bilmiyor. Ben kendi firmamın reklamını yapmak istemiyorum. Ama ne olur defineciler, dedektörler konusunda bilinçlendirilsinler. Bakıyorsun, bir dedektörün üzerinde bir sürü düğme var. Ama ne işe yaradığı belli değil.Önemli olan basit, sade ve işe yarayan dedektörlerdir' diye konuşuyor.

Dedektörler hakkında Yargıtay kararı

Definecilerin merak ettiği ve en çok sorduğu konulardan birisi de şudur: 'Acaba dedektörle define aramak suç mudur?'....Bir çok defineci, genelde dedektörünü polisten ve jandarmadan saklar. Çünkü, dedektörün yasak olduğunu ve dedektörle arama yapmanın suç olduğunu sanır. Fakat, Yargıtay Ceza Kurulu'nun Yargıtay Kararlar Dergisi'nde yayınlanan kararı, bu konuda definecilerin yanlış düşündüğünü göstermektedir. İşte size dedektörler hakkındaki Yargıtay kararı:

Yargıtay Ceza Kurulu

E: 1984/9-408

K: 1985/149

T: 18.04.1985 (85 yılından bu yana herhangi bir değişiklik olmamıştır)

Definenin (gömünün) kesin yerini saptamaya çalışan sanıkların eylemi, uygulama aşamasına varmayan hazırlık hareketi derecesinde kaldığından, definenin yerini saptamış olsalar bile, ileride neye yönelik girişimde bulunacakları belli olmadığından, olayda define arama suçunun unsurları oluşmaz.(1710 s EEK.m.46,52)

(743 s MK.m.696)

Ruhsatsız sondaj ve kazı yapmak suçlarından sanıklar Ş.L,S'nin hükümlülüklerine dair Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 23.02.1983 gün ve 99-32 sayılı hüküm, sanıkların temyizleri üzerine Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nce inceleyerek yerine geri çevrilmiştir. İlk hükmünde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 29.12.1983 gün ve 226-307 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenmiş, koşuluda yerine getirilmiş olduğundan Yargıtay C.Başsavcılığı'nın hükmün bozulması istemini bildiren 24.07.1984 gün ve 9-1233 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulun'ca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:.

'Dedektör ile yapılan kontrolün icrai hareket olarak kabulüne imkan görülmemiştir.'

'Sanıkların sabit olan eylemleri, varolduğu zan ve tahmin edilen definenin kesin yerini tespit etmeye çalışmaktan ibaret, icrai harekete varmayan hazırlık hareketi derecesinde kaldığından ve bu suretle definenin yeri tespit edilse dahi ileride neye tevessül edileceği belli olamadığından olayda define arama suçunun unsurları oluşmamıştır. Bu itibarla sanıklar vekilinin temyiz isteğinin kabulü ile yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle tebliğnamedeki istem gibi direnme hükmünün bozulması (....) 18.04.1985 gününde 2/3'ü geçer oy çokluğuyla karar verildi.

29 Mart 2011 Salı

Teknoloji Kullanımı

Modern defineciliğin teçhizat portföyünde olmazsa olmaz unsurlarında NOKTA TESPİT cihazlarıdır.

Teknolojinin ve bilgini yoğun kullanıldığı çağımızda, definecilik alanında mutlaka teknolojiden faydalanmalıdır. Teknolojinin avantajları yanında dezavantajları söz konudur bu nedenle bilgi+teknoloji birlikte kullanılmadır. Var sayalım elinizde mükemmel bir teknoloji var, Araştırma yapacağınız araziyi tanıyorsanız, iyi
seçememişseniz teknoloji size fayda vermeyecektir, Neyi? Nerede? Nasıl? arayacağınızı bilmeniz gerekir, Bunun için Arkeolojik ve jeofizik biliminde azda olsa bilgi sahibi olunması gerekir.

Piyasada birden çok markaya sahip cihaz ve dedektör satılmaktadır, biz burada marka yerine cihazların can alıcı yönü olan tasarımda kullandıkları malzemeyi öneriyoruz, Bir nokta bulma cihazı;dijital flaş bellekli ve bu belleğe kıymetli metallerin manyetik frenkaslarının yazılı olanları tercih edilmelidir. aksı olan bir cihaz sizi yarı yolda bırakır başarı sağlatmaz.

Definecilikte en ideal arma sistemi " kamera sistemleridir" bu sistemler hem pahalı hem de başlı başına eğitim alınmasını gerektirir, imkanları olanların bu sistemleri mutlaka kullanmalıdırlar.

Cihaz seçiminde mutlaka cihazların dilinde anlamak yada anlayan birinden yardım almak gerekir, yoksa satın alacağınız cihazla dağlarda çivi ve at nalı toplamaya devam edersiniz. Şunu unutmayınız, cihazlar gömüyü bulmaz, cihazlar sizin bulduğunuz bir takım şüphelerinizi test eder, ve işinizi kolaylaştırır.

Cihazları kullandığınız alan içinde herhangi bir sinyal alamdınız, ancak araştırma alanı içinde yüzeysel olarak belirli nişaneler var, rahat değilsiniz ve halen kafanızda soru işareti var ise o zaman alanı fotoğraflayın, kamera kullanarak alanı kare kare kameraya kaydediniz, elde ettiğiniz görüntüleri defalarca izleyerek çözüme gidiniz, çözemediniz o zaman bu konularda uzmanlaşmış birilerinden yardım isteyiniz.

En güzel yöntem Arkeoloji yöntemlerini

Definecilikte 10 Altın Kural

 

1- Ön araştırma ve kazı işlerinde arkeolojik metodlardan faydalanmak.

2- Toprak yapı ve katmanlarını tanımak için Jeolojide faydalanmak

3- Ele geçen eserin hangi çeşit madende yapıldığını yada hangi kıymetli taş kullandığını anlamak için Madencilik Dalında faydalanmak.

4- Araştırma ve kazı maliyet bilançosunu çıkartmak

5- Gerek kayalardaki figüranlarda gerekse elde edilen tarihi eserleri tanımak için Sanat Tarihi ve Medeniyetler Tarihinde faydalanmak.

6- Kazı bir amelyata benzer, toprağı nejterlemeden önce yüzeysel verileri iyi bir şekilde tahlil etmek.

7- Sonuca daha erken ulaşmak için teknoloji kullanmak.

8- İşaret, figüranlar alfabe ve matematik kurallarında oluşur. İşaretlerini dilini öğrenmek uzunluk derinlik ölçümlerinde matematiğin uzunluk birimlerinde, Kaya mezarları, tümülüsler, şahıs gömüleri bir takım kuralları çözmek için geometride faydalanmak.

9- Halk biliminde faydalanmak

10- Antik toplumların dinsel ve etnik yapılarını hareketlerini öğrenmek için Dinler Tarihinden faydalanmak

ANADOLU EVLİYALARI - KARYAĞDI HATUN

ANADOLU EVLİYALARI

KARYAĞDI HATUN

Ankarada Şimdiki opera meydanı adıyla anılan meydandaki Karyağdı Hatun türbesinde yatmakta olan kişi onbeşinci yüzyılın ortalarında yaşamış olan Karyağdı Hatun Adıyla anılan kişidir. Türbede birde kitabe var, Ah! vaveylâ ki cellâd felek Hâke saldı bu güli nazikteri Cennetinden kabrine revzenler aç Rahmin ile bula daim ruşeni Erdi hâtiften de anın tarihi Cilvegâhı ola cennet gülşeni Hikâye şöyle; Ankara'nın en güzel kızlarından biri al duvak takınıp gelin olmuş.Vardığı genç yağız yakışıklı bir Ankara efesi, kadir-kıymet bilir bir kişiymiş. Birbirlerini pek sevmişler, pek anlaşmışlar. gel zemen git zaman aradan vakitler geçmiş , gelin kızın al duvağı solmadan kaynata, kaynana başlamışlar tazenin yüzüne bakmaya... Bir torun istiyorlar, gelin gibi elâ gözlü, oğul gibi çatık kaşlı, koçyiğit, nurtopu bir torun!. Günün birinde evin yaşlıları gelin kızın betine benzine bakmışlar da işi anlayıvermişler; Allah izni, pirler himmeti ile gelin hanım hamileymiş meğer! Eh! aş ermek kadın töresinde haktır, helaldir, ayıplayanın başına tez gelir. Bizim gelinde aş eriyor diye kimse ayıplamaz. ayıplamaz ama yavrucak öyle bir şeye aş erer ki bulup buluşturmak müşkülün müşkülü. Çünkü taze gelin, ağustos ayında kar ister. Herkes yayla güneşinde buram buram terlerken o, ortalığa yağan lapa lapa kar rüyaları görür.. Gecenin ortasında içini bir ateş basar dudakları suya hasret kalan bozkır toprağı gibi şahrem şahrem yarılır. Kızcağız kâh ağlar sızıldanır, kâh utanır, susar. Ama onunla birlikte kocasıda yanar. yakılır., döner dönenir. Elinden gelen olsa esirgemeyecek, dağları devirecek. Kar bu; yola bele dayanmaz ki... Gidip uzaklardan getire. O zaman Şimdiki gibi kolaylıklarda yok , ne buz dolapları, nede insanı bir iklimden diğerine götürecek uçaklar. Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yiye; gece düşünde kardan adamlarla güreşe boğuşa bebeğini büyüte dursun, artık bir an gelmiş dayanamaz olmuş. Herkesin mışıl mışıl uykuya vardığı bir sıra bahçeye çıkıp hem ağlamış hem istemiş: "Allahım" demiş; Her şey senin elinde! Sen, ol deyince gökyüzünden karda yağar, nur da yağar! Ver Allahım! lâpa lâpa kar ver, avuç avuç kar yiyeyim, içimin şu bitmez yangını sönsün.Allahım! Allahım! Kar ver Allahım! Bu an hacet kapılarının açık olduğu mutlu bir anmıydı? Yoksa gelinin yanık sesi hacet kapılarını ardına mı dayadı, kim bilir?!. Bazı işler Allah ile kul arasında sırdır, ne olmuşsa olmuş işte, lâpa lâpa kar yağmaya başlamış. Tam gelinin rüyasında gördüğü gibi! Yerler bembeyaz olmuş "Kar geliyor, nur geliyor" diye sevinçden iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan hatun, avuçlarını açar ığıl ığıl inen karları şahrem şahrem dudaklarına götürürmüş. Kar yağmış, gelin yemiş, ta... gün ağarıncaya kadar. Ertesi sabah Ankara'yı bembeyaz karlar içinde görenler büyük bir şaşkınlığa uğramışlar ama , Allah'a sözünü geçiren gelinin hikâyesi de çabucak ortalığa yayılıvermiş. Hikâyesi diyoruz çünkü gelinimiz hastadır. Yediği kar ona dokunmuş, yatağa düşmüştür. Kaynanası, kenarı pullu duvağı torununun beşiğine örtmeyi arzuluyordu ama gelinin tabutuna örtmek nasipmiş. Türbedar nine - Türbenin üstüne her gece , cümlenin derin uykulara vardığı saatlerde bir şey yağar; karmı yağar , nurmu yağar bilmem artık, yere düşmeden kaybolur gider diye ekler.

Defineci Nasıl Olmalıdır?

 

Önceden saklanmış hazineleri bulmaya çalışan insandır. Bu işin başarılması için mutlaka bir eğitim alması gerekir, eğitimsiz defineci yarardan çok zarar verecektir. Bilinçsiz defineci neyi nerede ve nasıl arayacağını bilmez.

Eğitimsiz bir defineci, aynı zamanda iflah olmaz bir hastalığın bir umut sevdasının aşığıdır. Definecinin eğitim alacak bir kurumu yoktur. Bu itibarla kulaktan kulağa dolaşan rivayetlere göre hareket etmektedir. Bu nedenle dedektör satıcılarının, medyumların, cincilerin ekmek tenkisi halindedirler.
Önemli: Yoğun teknoloji ve bilginin kullanıldığı çağımızda , muhtelif hurafelerle yola koyulmak akıl kârı değildir. Definecinin ve Arkeologun ana kaynağı arazidir.

Definecinin sorunlarının başında eğitim sorunu gelmektedir. Bu soruna devletimizin el atması şu an itibariyle mümkün gözükmemektedir. O zaman bu sorunu nasıl aşacağız. Gelişmiş teknoloji sayesinde yazarak, yazdıklarını,tecrübelerini paylaşarak klasik anlayışta , yapıda kurtulabilir. Yardımlaşarak eğitim sorununu hal edebilirler.


1- Sözü doğru olmalıdır.
2- Tecrübelerini paylaşma işini bir görev saymalı
3- Çözemediği izleri korumalı , kırmamalıdır.
4- Yasal sınırları aşmamalı, kaçak kazı yapmamalıdır.
5- Tarihi bilgisi üst seviyede olmalı.
6- Bu alanda kullanacağı teknolojiyi iyi tanımlıdır.
7- Nefsine düşkün tamahkâr olmamalıdır.
8- Definecilik bir geçim kaynağı olarak görmemeli. Bir hobi şeklinde yapmalıdır.
9- Tarihi izleri korumalı,
10- Defineci bir arkeolog kadar bilgili ve becerikli olmalıdır.
11- Yapacağı işleri bir plan dahilinde yapmalıdır.
12- Her bulduğu veriyi kayıt etmeli, sonrada yorumlamalıdır.
13- Hurafelerle yola çıkmamalı Mutlaka yüzeysel bulgularla işe başlamalı.

İSLAM EVLİYALARI

 

Adana:
 
Abdülgafûr Dede (Seyyid)
Abdürrezzâk Dede
Arpacı Dede
Cabbâr Dede (Misis)

Adıyaman:
Abdülhakim Hüseynî (Kahta)

Afyon:
Abapûş-i Velî
Abdurrahman Sultan (Başmakçı)
Ahmed Dede (Başmakçı)
Çelebi Ârif Küçük
Destine Hâtun
Fürûrî Mehmed Dede
Hacım Sultan (Sandıklı)
Karahisârî Abdürrahîm Efendi
Sultan Dîvânî
Şâhidî İbrâhim Dede

Ağrı:

Abdürrahîm Arvâsî (Doğubâyezîd)
Ahmed Hânî (Doğubâyezîd)
Hânî Baba (Doğubâyezîd)
İbrâhim Arvâsî (Doğubâyezîd)
Mehmed Emîn Efendi (Doğubâyezîd)
Seyyid Abdülazîz (Doğubâyezîd)

Aksaray:
Hamîd-i Aksarâyî
Pîr Ali Aksarâyî
Somuncu Baba
Yûsuf Hakîkî Baba

Amasya:
Abdürrahîm-i Merzifonî (Merzifon)
Ali Hâfız
Amasyalı Seydi Halîfe
Bahşî Halîfe
Gani Baba (Suluova)
Garib Hâfız (Gümüşhacıköy)
Habîb Ömer Karamânî
Halkalı Evliyâ
İğneci Baba
İsmâil Sirâceddîn Şirvânî
Kılıç Dede (Merzifon)
Kırklar Dede (Merzifon)
Kurtboğan Evliyâsı
Mustafa Âkif Efendi
Pîr Cemâleddîn Abdurrahmân-ı Sânî
Pîr İlyas
Pîrî Baba (Merzifon)
Sadreddîn Muhammed Horasânî
Sarı Ahmedzâde el-Hac Mehmed Efendi
Şeyh Sâdî
Topçu Dede (Merzifon)

Ankara:

Abdülhakîm Arvâsî (Bağlum)
Ahmed Mekkî Efendi (Bağlum)
Ali Rızâ Acara
Ali Semerkandî (Çamlıdere)
Hacı Bayrâm-ı Velî
Zeynelâbidîn
Zivingî

Antalya:
Ahmed bin Osman Şernûbî

Aydın:

Ahî Bayram
Alihan Baba
Ali Gâlib Vasfi Efendi (Nâzilli)
Baltalı Dede
Dedebağ Dede (Karacasu)
İmâm Baba
Karacaahmed Sultan
Muhammed Zühdi (Nâzilli)
Süleymân Rüşdî Efendi
Şeyh Kemâl Efendi (Karacasu)
Şihâbüddîn Ahmed Sivâsî (Ayasulug)
Yâren Dede (Sultanhisar)

Balıkesir:
Hasan Baba
Pîr Ali Efendi
Veli Şemseddîn

Bilecik:
Dursun Fakîh
Ebdâl Kumral
Edebâlî
Şeyh Muhlis Baba

Bingöl:
Yûsuf Harpûtî (Kiğı)

Bitlis:
Abdurrahmân Tâgî (Güroymak-Nurşin)
Ammâr-ı Yâser
Fethullah-ı Verkânisî
Sıbgatullah Arvâsî (Gayda-Hizan)
Ziyâeddîn Nurşînî (Güroymak-Nurşin)
Said Nursi (Bediüzzeman)
Bolu:
Akşemseddîn (Göynük)
Geredeli Abdullah Efendi (Gerede)
Sâfî Âmidî Bolevî

Bursa:
Abdurrahmân bin Yûsuf Rûmî
Abdülganî Efendi
Abdülkerîm Kâdirî (Kirmasti-Kemalpaşa)
Abdüllatîf Kudsî
Abdürrahîm Tırsî (İznik)
Açıkbaş Mahmûd Efendi
Akbıyık Sultan
Alâeddîn Ali Esved Karahisârî (İznik)
Alâeddîn Ali Fenârî
Bahri Dede
Çandarlı Kara Halîl Hayreddîn Paşa (İznik)
Dâvûd-i Halvetî (Mudurnu)
Dâvûd-i Kayserî (İznik)
Dede Halîfe (İznik)
Ebdâl Murâd
Emîr Sultan
Eskici Mehmed Dede
Eşrefoğlu Rûmî (İznik)
Geyikli Baba
Hasan Can
Hocazâde
İsmâil Hakkı Bursevî
Kutbüddîn İznikî (İznik)
Lâmiî Çelebi
Lütfullah Efendi (El-Evvel)
Miskâlî Efendi (Mudanya)
Molla Arab
Molla Ayas
Molla Fenârî
Molla Hayâlî
Molla Hüsrev
Molla Yegân
Muslihuddîn Tavîl
Pîr Emîr Sultan
Rüstem Halîfe Bursevî
Süleymân Çelebi
Şeyh Ahmed Efendi
Tâcüddîn İbrâhim Karamânî
Tezveren Dede
Tokatlı Hayreddîn Efendi
Üç Kuzular
Üftâde
Üftâdezâde Kutup İbrâhim Efendi
Vânî Mehmed Efendi (Kestel)
Veli Şemseddîn

Çanakkale:
Ahmed Bîcân (Gelibolu)
Ahmed Câhidî Efendi (Gelibolu)
Yazıcızâde Muhammed Efendi (Gelibolu)

Çankırı:
Murâd-ı Velî (Eldivan)

Çorum:
Adülbâkî Efendi (İskilip)
Abdülcebbâr Dede
Ahmed Feyzi Efendi
Çerkez Şeyhi
Elvan Çelebi (Mecidözü)
Muhyiddîn-i İskilibî (İskilip)
Yûsuf Bahri Efendi

Denizli:

Abdil Dede (Acıpayam)
Ahî Sinan
Ahmed Hulûsî Efendi
Ahmed İzzet Efendi (Çal-Süller)
Arab Dede (Sarayköy)
Avdan Baba (Tavas)
Bedirhan Bey (Acıpayam)
Deynekli Baba (Babadağ)
Hacı Osman Nuri Kepenek
Hacı Şam Dede
Hasan Feyzi Efendi
Hüseyin Hulûsî Efendi (Üzüm Dedesi)
Karacaahmed Sultan (Sarayköy)
Koyun Baba (Kale)
Mecnun Dede (Babadağ)
Sarı Gazak Baba
Sultan Sarı Baba (Sarayköy)
Şa'bân Dede
Şeyh Elvan (Çal)
Şeyh Mehmed Şirvânî
Uzunca Hayreddîn (Sarayköy)

Diyarbakır:
Ahmed Kârazî Diyârıbekrî
Ahmed Mürşidî Efendi
Sâdık Ali Efendi
Şeyh Yûsuf Hemedânî

Edirne:
Abdülkerîm Efendi
Abdüllatîf Efendi (Pamuk Kâdı)
Ali bin Emrullah
Aşçı Yahyâ Baba
Âşık Efendi
Behâeddîn bin Lütfullah
Cerrahzâde
Dizdarzâde Ahmed Efendi
Evliyâ Kâsım Paşa
Fahreddîn-i Acemî
Hasan Sezâî
Hıdır Baba
Huysuz (Hırçın) Baba
Kabûlî Mustafa Efendi
Kıyak Baba
Koyun Baba
Külhânî Ali Baba
Nûreddîn Baba
Ömer Baba
Ramazan Halîfe
Receb Enîs Dede
Süleyman Zâtî Efendi (Keşan)
Şekmeti Mehmet Efendi
Şücâeddîn-i Karamânî
Tütünsüz Baba
Veli Dede

Elazığ:

Ali Septî (Palu)
Ankuzu Baba (Harput)
Arab Baba (Harput)
Beşik Başa (Harput)
Beyzâde Efendi (Harput)
Beyzâde Hacı Mehmed Nûrî Efendi (Harput)
Fâtih Ahmed Baba (Harput)
Hacı Ali Efendi (Harput)
Hacı Muharrem Hilmi
Hacı Tevfik Rıfkı Efendi (Harput)
İmâm Efendi (Harput)
Mahmûd Sâminî (Harput)
Murâd Baba (Harput)
Ömer Hüdâî Baba
Ömer Nâimî Efendi (Harput)
Seyyid Ahmed Çapakçûrî (Harput)

Erzincan:
Hacı Muhammed Sâmi Efendi
Pîr Ahmed Erzincânî
Pîr Fethullah
Pîr Muhammed Erzincânî
Sâlih Baba
Terzi Baba
Tesbîh Baba

Erzurum:
Abbas Mehdî
Abdurrahmân Gâzi
Abdürrezzâk Ali Efendi
Alvarlı Muhammed Lütfi (Alvar)
Câfer Efendi
Habîb Baba
Osman Efendi
Taşkesenli Ahmed Efendi

Eskişehir:
Ebû Muhammed BayramEfendi
Yûnus Emre (Mihalıççık)

Gâziantep:
Aydî Baba
Baytazzâde Hacı Abdullah (Kilis)
Derviş Hacı
Fethullah Efendi
Gözükızıl Mehmed Baba
Kâsım Aynî
Mehmed Hasib Dürri
Memik Dede
Muhammed Sâmi (Sam)
Şâh Velî Ayıntâbî
Şeyh Saçaklı
Şuaybzâde Ali Âkif Efendi

Giresun:
Seyyid Mahmûd Çağırgan (Alucra)

Hakkari:
Abdullah-ı Şemdînî (Şemdinli-Nehri)
Ebü'l-Berekât Emevî Hakkârî
Seyyid Sâlih (Şemdinli-Nehri)
Tâhâ-i Hakkârî (Şemdinli)

Hatay:
Abdullah bin Hubeyk (Antakya)
Ahmed bin Âsım Antâkî (Antakya)
Ahmed Kuseyrî (Şenköy)
Yûsuf bin Esbât

Isparta:
Berdeî Sultan (Eğridir)
Beşîr-i Ebşîr (Senirkent)
Burhâneddîn bin Muhammed Eğridirî (Eğridir)
Gökveli Sultan
Hıdırlık Dede
Kesikbaş Dede
Kocabıyık Erendede
Muhammed Çelebi Sultan (Eğridir)
Osman Efendi
Pîrî Halîfe Hamîdî
Pîrî Halîfe Sultan (Eğridir)
Zekeriyyâ Sultan (Senirkent)

İçel:
Muhammed Nûreddîn Efendi (Tarsus)
Seyyid Alâeddîn Ali Semerkandî (Zeyne)

İstanbul:
Abdullah Efendi (Himmetzâde) (Üsküdar)
Abdullah Hasîb Yardımcı (Fâtih-Edirnekapı)
Abdullah Kaşgarî (Eyüb)
Abdurrahmân-ı Harpûtî (Üsküdar-Karacaahmed)
Abdurrahmân Nesîb Efendi (Bakırköy)
Abdurrahmân Sâmi Niyâzî (Fâtih-Edirnekapı)
Abdülazîz Bekkine (Fâtih-Edirnekapı)
Abdülehad Nûri (Eyüb-Nişanca)
Abdülfettâh-ı Bağdâdî Akrî (Üsküdar-Nuhkuyusu)
Abdülhay Celvetî (Üsküdar)
Abdülhay Efendi (Öztoprak) (Beşiktaş)
Ahıskalı Abdullah Efendi (Üsküdar-Karacaahmed)
Ahıskalı Ali Haydar Efendi (Fâtih-Edirnekapı)
Ahmed Amiş Efendi (Fâtih)
Ahmed İbni Kemâl (Fâtih-Edirnekapı)
Ahmed Raûfî (Üsküdar)
Ahmed Şîrânî
Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî (Eminönü-Süleymâniye)
Ahmed Ziyâüddîn Efendi (Eminönü-Süleymâniye)
Alâeddîn Arabî Efendi (Eyüb)
Ali Behçet Efendi (Üsküdar)
Ankaravî İsmâil Rusûhî (Galata-Beyoğlu)
Atâullah (Ahmed Atâî) Efendi (Eminönü-Vefâ)
Atâ Efendi (Üsküdar)
Aynî Dede
Azîz Mahmûd Hüdâyî (Üsküdar)
Baba Haydar Semerkandî (Eyüb)
Baba Yûsuf Sivrihisârî (Eyüb)
Babazâde (Eyüb)
Bâlî Efendi (Sekrân) (Fâtih-Altuncu Zâviyesi)
Beşir Ağa (Denize atıldı)
Beşir Ağa (Eyüb)
Câmi Ahmed Dede
Cârullah Veliyyüddîn Efendi (Fâtih)
Cebe Ali (Fâtih-Cibâli)
Celâlzâde Mustafa Çelebi (Eyüb-Nişanca)
Celâlzâde Sâlih Çelebi (Eyüb-Nişanca)
Cemâleddîn Aksarâyî (Fâtih-Aksaray)
Cemâl Halîfe (Fâtih-Çapa)
Cemâleddîn Mahmûd Hulvî (Fâtih-Şehremini)
Cemâleddîn Uşşâkî (Fâtih-Eğrikapı)
Cihangirli Hasan Efendi (Beyoğlu-Cihangir)
Deryâ Ali Baba (Zeytinburnu-Kazlıçeşme)
Ebû Saîd bin Sun'ullah (Eminönü-Vefâ)
Ebü'l-Vefâ (Eminönü-Vefâ)
Ebüssü'ûd Efendi (Eyüb)
Edhem Baba (Fâtih-Karagümrük)
Emîr Ahmed-i Buhârî (Fâtih)
Es'ad Efendi (Sahhaflar Şeyhizâde) (Eminönü-Ayasofya)
Esrâr Dede (Beyoğlu-Galata)
Evranos Dede (Fâtih-Karagümrük)
Feyzullah Efendi (Fâtih-Halıcılar)
Gavsî Ahmed Dede (Beyoğlu-Galata)
Hakîm Çelebi (Eminönü-Vefâ)
Harputlu İshâk Efendi (Fâtih)
Hasan Adlî Efendi (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Hasan Hilmi Efendi (Eminönü-Süleymâniye)
Hasan Hüsâmeddîn Uşâkî (Beyoğlu-Kasımpaşa)
Hasırîzâde (Eyüb-Sütlüce)
Hâşimî Emîr Osman (Beyoğlu-Kasımpaşa)
Hattat Hâfız Osman Efendi (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Hızır Çelebi (Eminönü-Vefâ)
Himmet Efendi (Üsküdar)
Hoca Sa'deddîn Efendi (Eyüb)
Hüsâmeddîn Nakşi (Eyüb)
Hüseyin Dede (Beyoğlu-Galata)
İbrâhim Efendi (Eyüb)
İbrâhim Hayrânî (Üsküdar-Selimiye)
İdrîs-i Muhtefî (Şişli-Okmeydanı)
Îsâ Dede (Beyoğlu-Galata)
Îsâ Geylânî (Eyüb)
Kâsım Çelebi (Baba-Nakkaş)
Kavukçu Ali Dede (Beyoğlu-Galata)
Kevserî
Küçük Emîr Efendi (Şimşir Baba) (Eyüb)
Mahmûd Çelebi (Fâtih-Edirnekapı)
Mahrûk Efendi (Eminönü-Vefâ)
Mehmed Emin Tokâdî (Fâtih-Zeyrek)
Mehmed Zâhid Kotku (Eminönü-Süleymâniye)
Merkez Efendi (Zeytinburnu-Topkapı)
Molla Gürânî (Fâtih-Fındıkzâde)
Muhammed Efendi
Muhammed Fethi Ali Efendi (Eyüb)
Muhammed Kâmil Efendi (Eminönü-Küçük Ayasofya)
Muhammed Kumul Efendi (Beyoğlu-Fındıklı)
Muhammed Murâd Efendi (Fâtih-Çarşamba)
Muhammed Nûreddîn Efendi (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Muhammed Tevfik Bosnevî (Üsküdar-İnâdiye)
Muhammed Ziyâd (Eminönü-Etyemez)
Murâd-ı Münzâvî (Eyüb-Nişanca)
Murtazâ Efendi (Eyüb)
Mustafa Efendi
Mustafa Fevzi Efendi (Eminönü-Süleymâniye)
Mustafa Hâkî Efendi (Fâtih)
Mustafa İzzî Efendi (Eyüb-Sütlüce)
Mustafa Mânevî Efendi (Üsküdar-Doğancılar)
Müeyyedzâde Abdurrahîm Çelebi (Eyüb)
Müstekimzâde Süleyman Sa'deddîn (Fâtih-Zeyrek)
Nâbî (Üsküdar-Karacaahmed)
Nalıncı Mîmî Dede (Fâtih-Unkapanı)
Nasûhî Üsküdârî (Üsküdar-Doğancılar)
Neccârzâde (Beşiktaş)
Neccârzâde Muhammed Sıddık (Beşiktaş)
Necîb Efendi (Fâtih)
Nûreddîn Cerrâhî (Fâtih-Karagümrük)
Nûreddîn Efendi (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Nûreddînzâde Muslihuddîn (Fâtih-Edirnekapı)
Nûri Efendi (Beşiktaş)
Nûri Efendi (Üsküdâr)
Nûrullah Efendi (Fâtih-Çarşamba)
Oflu Muhammed Emin Efendi (Fâtih)
Ömer Ziyâeddîn Dağıstânî (Eminönü-Süleymâniye)
Ramazan Mahfî Efendi (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Rûşen Efendi (Üsküdar)
Saçlı İbrâhim Efendi (Fâtih-Fındıkzâde)
Sa'düddîn İsmâil Efendi (Fâtih-Şehremini)
Safranbolulu İsmâil Necâti (Eminönü-Süleymâniye)
Sâlih Efendi (Fâtih)
Sandıklı Şeyhi Hasan Hamdi Efendi (Fâtih)
Sarı Abdullah Efendi (Zeytinburnu-Topkapı)
Sarı Nasûh (Fâtih)
Selâhaddîn Uşâkî (Fâtih-Tâhir Ağa)
Selâmi Ali Efendi (Üsküdar)
Sertarîkzâde Mehmed Emin Efendi (Eyüb-Nişanca)
Seyyid Ahmed Şevki Nakşibendî (Fâtih-Zeyrek)
Seyyid Muslihuddîn Efendi (Zeytinburnu-Topkapı)
Seyyid Nizâm Efendi (Fâtih-Silivrikapı)
Seyyid Seyfullah Kâsım Efendi (Fâtih-Silivrikapı)
Seyyid Velâyet (Fâtih)
Seyyid Yahyâ Efendi (Üsküdar-Karacaahmed)
Sinan Erdebîlî (Üsküdar-Koşuyolu)
Sinânüddîn Yûsuf Amâsî (Fâtih)
Sivâsî Abdülmecîd Efendi (Eyüb-Nişanca)
Süleymân Halvetî (Fâtih-Fındıkzâde)
Süleymân Hilmi Tunahan (Üsküdar-Karacaahmed)
Süleymân Sıdkı Efendi (Eyüb-Sütlüce)
Sünbül Sinân Efendi (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Şâh Muhammed Çelebi (Fâtih)
Şerifzâde Mehmed Efendi (Eyüb)
Şeyh Abdülhalim Efendi (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Şeyh Ali Behçet Efendi (Zeytinburnu-Topkapı)
Şeyh Gâlib Dede (Beyoğlu-Galata)
Şeyh İsmâil Rûmî (Beyoğlu-Tophane)
Şeyh Mehmed Rûhî Dede (Beyoğlu-Galata)
Ünsî Hasan Efendi (Eminönü)
Vânî Ahmed Efendi (Fâtih-Silivrikapı)
Vefâ Konevî (Eminönü-Vefâ)
Vişnezâde
Yahyâ Efendi (Beşiktaş)
Ya'kûb Germiyânî (Fâtih-Kocamustafapaşa)
Yanyalı Mustafa İsmet (Fâtih-Çarşamba)
Yûsuf Sinâneddîn-i Sîneçak (Eyüb-Sütlüce)
Zâkirzâde Abdullah Efendi (Üsküdar)
Zarîfî Hasan Efendi (Sarıyer-Rumelihisarı)
Zenbilli Ali Efendi (Fâtih-Zeyrek)
Ziyâeddîn Gümüşhânevî (Eminönü-Süleymâniye)

İzmir:
Ahmed Eğribozî
Bekr Sıdkı Visâlî
Bergamalı Hacı İbrâhim Efendi (Bergama)
Birgivî (Birgi)
Es'ad Efendi (Menemen)
Es'ad İleri Hoca
İzmirli Osman Nûri Efendi
Maraş:
Çomak Dede
Dârendeli Muhammed Hilmi Efendi
Derdimend Dede
Kanadıkırıkzâde Ali Efendi
Kanadıkırıkzâde Mustafa Efendi

Karaman:
Alâeddîn Halvetî (Lârende)
Şeyh Alâeddîn Rûşenî
Yûnus Emre

Kars:
Muhammed Karsî

Kastamonu:

Abdurrahmân Efendi (Zileli)
Abdülfettâh Velî
Ahî Şorba
Ahmed Siyâhî
Âşıklı Sultan
Bayraklı Sultan
Benli Sultan
Deveci Sultan
Ebdal Hasan (Taşköprü)
Hacı Dede
Hacı Ramazan
Hayreddîn Halil bin Kâsım
Îsâ Dede
Karabaş Sultan
Ömer Füâdî
Seyyid Ahmed Hicâbî
Seyyid Ahmed Sünnetî
Şa'bân-ı Velî

Kayseri:
Behâeddînzâde (Muhyiddîn Muhammed)
Bostancı Baba (İncesu)
Burhâneddîn Muhakkık Tirmizî
Göncüzâde Kâsım Efendi
Hacı Torun Efendi
Hâfız Osman Efendi
Harputlu Hacı Ömer Efendi
Helvacı Dede
İbrâhim Tennûrî
Kılıçlı Ali Efendi (Develi-Şıhlı)
Necmeddîn İmâd
Sâdık Efendi
Tâcüddîn İbrâhim Halvetî
Veliyyüddîn Oğlu Hacı Bulam
Zeynelâbidîn Kayserânî

Kırklareli:
Mehmed Eşref Efendi (Lüleburgaz)
Şühûdî Efendi (Babaeski)

Kırşehir:
Ahî Evran
Âşık Paşa
Hacı Bektâş-ı Velî (Hacıbektaş)
Mîrim Halvetî

Kocaeli:
Ahmed Hilmi Efendi (İzmit)
Sultan Baba(Gölcük)

Konya:
Abdullah-ı Bosnevî
Ahmed Eflâkî
Ali Gav Sultan
Ateşbâz Velî
Baba Nîmetullah Nahcuvânî (Akşehir)
Behâeddîn Veled
Bergamalı Hacı İbrâhim Efendi (Seydişehir)
Bosnalı Abdullah Efendi
Bostan Çelebi
Celâleddîn-i Rûmî
Cemel Ali Dede
Çelebi Bustan
Çelebi Cemâleddîn
Çelebi Ferruh
Çelebi Hüsâmeddîn
Çelebi Hüsrev
Dede Molla (Çumra)
Dediği Sultan (Ilgın)
Evhadüddîn Kirmânî
Fahri Efendi
Hacı Abdullah Efendi (Seydişehir)
Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi
Hâdimî (Hadim)
Hârûn-i Velî (Seydişehir)
Kâsım Halîfe
Ladikli Hacı Ahmed (Ladik)
Mahmûd Hayrânî (Akşehir)
Mahmûd ve İynel Sultanlar
Mehmed Behâeddîn Nakşibendî
Muhammed Kudsî Bozkırî (Seydişehir-Çavuşköyü)
Pîr Esad Sultan
Pirebi Sultan
Sadır Sultan
Sadreddîn Konevî
Sarı Ya'kûb
Selâhaddîn Zerkûb
Seyyid Hârûn Velî (Seydişehir)
Sultân-ül-Ulemâ Behâeddîn Veled
Sultan Veled
Şems-i Tebrîzî
Şeyh Ulemâ
Ulu Ârif Çelebi

Kütahya:
Ahmed Dede
Kalburcu Şeyhi
Muhyiddîn Muhammed
Sâkıb Dede
Şeyhî

Malatya:
Abdullah Fahri Baba (Baran)
Abdurrahman Efendi (Dârende)
Arabgirli Ömer Baba
Boranlı Mustafa Baba (Boran)
Fethullah Mûsulî (Dârende)
Hacı Ahmed Efendi (Battal Gâzi)
Hamîd-i Aksarâyî (Dârende)
Keşşâf Hoca
Somuncu Baba (Dârende
Tâcüddîn Velî (Dârende)

Manisa:
Ahmed Şemseddîn Marmaravî
Balzat Hacı Baba Velî (Demirci)
Mecdüddîn Îsâ
Sefer Efendi (Demirci)
Şeyh Sinân (Alaşehir)
Taşkesenli İbrahim Efendi (Demirci)
Terzizâde Ahmed Efendi

Mardin:
Mûsâ bin Mâhîn Mardînî
Şehmuz Sultan
Yûnus bin Yûsuf eş-Şeybânî

Muğla:
Şâhidî İbrâhim Dede

Muş:
Müştak Baba

Nevşehir:

Demir Hoca
Hasan Dede

Niğde:
Abdullah Efendi
Ahmed Kuddûsî (Bor)
Hacı Mahmûd Efendi
Kemâl Ümmî
Mîsâlî Baba (Gül Baba)

Rize:
Hasan Dede (Ardeşen)

Samsun:

Îsâ Baba
Kılıç Dede
Seyyid Ahmed-i Kebîr-i er-Rufâî (Ladik)
Şeyh Kutbeddîn

Siirt:

Fakîrullah (Tillo)
Gavs-ül-Memdûh
İbrâhim Hakkı Erzurûmî (Tillo)
Molla Halil Si'ridî
Molla Osman Efendi (Tillo)
Muhammed Hazîn (Dereyamaç)
Mûsâ Hâlidî
Şeyh-ün-Neccâr
Şeyh Hüseyin Basretî (Eruh)
Şeyh Muhammed Aynî (Eruh)
Şeyh Mûsâ
Şeyh Sabri
Şeyh Süleymân
Şeyh Türkî
Şeyh Abdurrahmân eş-Şâvirî (Şâvir)
Veysel Karânî (Baykan, mekânı)
Zemzem-il Hâssa

Sinop:
Mahmûd Kefevî
Pîr Tevekkül
Seyyid Bilâl

Sivas:
Kara Şems
Abdülvehhâb Gâzi
Şeyh Merzübân-ı Velî (Zara)

Şanlıurfa:
Hayât bin Kays el-Harrânî (Harran)
Sumâdî (Havran)
Şeyh Mesut Horasânî

Şırnak:
Ahmed Cüzeyrî (Cizre)
Meymûn bin Mihrân (Cizre)
Muhammed Kadri Hazin (Cizre)
Muhammed Saîd (Cizre)
Sâlih Sıbkî (Basret)
Şeyh Hâlid Cezerî (Basret)
Şeyh Hâlid Zibârî (Basret)
Şeyh Muhammed Bıserî
Şeyh Seydâ (Cizre)

Tekirdağ:
Ahmed Sârbân (Hayrabolu)
Behiştî (Çorlu)
Pîr Ali Efendi (Malkara)

Tokat:
Abdülmecîd Şirvânî
Acebşir Efendi
Ali Osman Efendi (Erbaa)
Behrullah Efendi (Erbaa)
Behzât-ı Velî
Edhem Çelebi (Zile)
Muharrem Efendi (Zile)
Mûsâ Fakîh
Mustafa Kuddûsî
Said Şemîd (Erbaa)
Seyyid Ömer Efendi
Sümbül Baba
Şeyh Mahmûd (Pazar)
Şeyh Şihâbüddîn Sühreverdî (Turhal)
Tokatlı İshak Zencânî
Turhal Şeyhi Mustafa Efendi (Turhal)

Trabzon:
Hacı Dursun Efendi (Çolak)

Uşak:
Alâeddîn Uşâkî

Van:
Abdurrahmân Arvâsî (Hoşap)
Abdurrahmân Baba
Abdülmecîd Efendi
Fehîm-i Arvâsî (Arvas)
Halîfe Mustafa Efendi
Muhammed Kutub Efendi (Arvas)
Muhammed Ma'sûm (Arvas)
Muhammed Reşîd (Gevaş)
Muhammed Sıddık Arvâsî (Gürpınar)
Resûl Zeki Efendi (Arvas)
Seyyid Abdülhakîm
Sofu Baba
Şeyh Mehmed Emîn

Yozgat:
Emîr-i Çin Şeyh Osman Efendi (Osmanpaşa)
Zâhid Yozgadî Şeyh Hacı Ahmed Efendi

TEVBE SÛRESI

 

 

DUA-CİN--BÜYÜ-TILSIM-SİHİR-NAZAR-MUSKA-YILDIZNAME-HALÜSÜNASYON-DUA NEDİR-TILSIM NEDİR-TILSIM ÇEŞİTLERİ-BÜYÜ NEDİR-BÜYÜ ÇEŞİTLERİ-SİHİR NEDİR-SİHİR ÇEŞİTLERİ-BATIL İNANIŞLAR-CİN MUSALLATI NEDİR-DİNİMİZ İSLAM-ŞİFALI BİTKİLER-SAĞLIKLI YAŞAM-ASTROLOJİ-GİZEMLİ İLİMLER-İSLAMDA BÜYÜ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-DEFİNEDE BÜYÜ VE TILSIM-CİNLER VE GİZEMLER HAKKINDA BİLGİLENDİRME SİTESİ...



TEVBE SÛRESI



Kur'an-i Kerîm'in dokuzuncu suresi. Yüzyirmidokuz ayet, ikibindörtyüzyetmisdokuz kelime ve onbinseksenyedi harften ibarettir. Fasilasi be, ra, mim ve nun harfleridir. Medenî surelerden olup, Maide suresinden sonra Hicri 9. yilda nâzil olmustur. Adini yüzikinci ayetinde geçen "tövbe" kelimesinden almistir. Ayrica, birinci ayetin ilk kelimesi olan, "aklanmak, yükümlülükten kurtulmak" anlamlarina gelen "el-Berae" de surenin adi olarak kullanilmaktadir.

Tamamen istisnai bir durum olarak, diger surelerde oldugu gibi bu surenin basinda besmele yoktur. Ilk ayetler, müsriklere karsi sert bir ültimatom niteliginde oldugu için için de Allah Teâlâ'nin Rahman ve Rahîm sifatlari bulunan besmele ile baslamak, uygun görülmemistir. Besmele ile baslamamasinin muhtemel bir sebebi de muhteva açisindan bütünlük olusturdugu Enfâl sûresi ile tek bir sure olarak kabul edilmesidir. Ancak, Tövbe suresinin müstakil bir sure oldugu kesindir.

Kur'an okumaya, surenin basindan baslandigi zaman, sadece "E'üzü" çekilir ve okumaya baslanir. Enfâl sûresinden veya baska bir sureden, bu sureye geçilirse, okunan surenin devamiymis gibi, araya hiç bir sey sokulmadan okumaya devam edilir. Surenin basindan degil de baska bir ayetinden okumaya baslandiginda, "Besmele" çekildikten sonra geçilir.

Sure, Müslümanlarin Arap yarimadasinda siyasî ve askerî bir güç olarak varliklarini göstermeye basladigi bir dönemde nâzil olmustur. Medine'de olusan ve süratle çevresini genisleten Islâm devletini, artik yok etmelerinin mümkün olmadigini anlayan Mekkeli müsrikler, varliklarini sürdürmek ve uygun sartlar olusturup, Müslümanlarin imha edilmesini saglayabilmek için, tarihe, Hudeybiye Anlasmasi olarak geçen anlasmaya imza koymuslardi (bk. Hudeybiye mad.)

Mekke yönünden gelebilecek bir tehdidi, bu baris ile ortadan kaldiran Resulullah, bir taraftan Medine için bir tehdit olusturan Heyber'i Yahudilerden temizliyor, öte taraftan, Bizans imparatoru ve Iran sahi da dahil, genis bir alani kaplayan bir tarzda Islâm'a davet mektuplari gönderiyordu. Ayrica, Medine çevresi ve daha uzak yerlerdeki Arap kabilelerini Islâm'a davet ediyor ve onlarla anlasmalar akdediyordu.

Daha sonra, Müslümanlarin Mute mevkiinde kalabalik bir Bizans ordusu ile savasa tutusup, maglub olmadan maslahata uygun olarak geri çekilmeleri, bütün Arap yarimadasinda yankilara sebep olmus ve yarimadanin her yerinden akin akin gelen kabileler Islâm'a girmeye baslamisti.

Hudeybiye Anlasmasi çerçevesinde bir takim kabilelerle anlasmalar yaparak güç kazanmak isteyen Mekkeli müsrikler, anlasmadan sonra, Müslümanlar lehine cereyan eden çok süratli gelismeler karsisinda korkuya kapilmislar ve Hudeybiye anlasmasindaki sartlara mugayir davranislar göstermeye baslamislardi. Ayrica Medineli münafiklarla da gizliden gizliye anlasmalar yaparak, Müslümanlari içten parçalamak isteyen güçlere destek sagiliyorlardi. Ancak, onlarin bu çalismalari hiçbir netice vermemis, zahiren Müslümanlarin tamamen aleyhinde görülen Hudeybiye antlasmasinin Islam lehine verdigi sonuçlar, Mekke'yi Islâm'a boyun egmek zorunda birakmisti.

Bu asamadan sonra yapilmasi gereken sey, bütün Arap yarimadasinin putperestlerden, temizlenmesi ve insanligin geri kalan kismina Islâm'in nurunun ulastirilmasi yolunda, kiyamete kadar sürecek olan cihadin daha genis ve kapsamli bir sekilde sürdürülmesi idi.

Sure, müsriklere karsi mücadelede takip edilecek metodu ve onlarla olan anlasmalarin gelecegi hakkindaki hükümleri ortaya koymaktadir. Surenin bir kismi nazil oldugu zaman, Islâm ordusu Tebük seferi için hazirliklar yapiyordu. Inananlarin bu savas hazirliklarina ve sefere katilmak için var güçleriyle çalismalari istenirken, bunda tereddüt gösterenler siddetli bir sekilde kinanmaktadir. Ayrica, sefere katilmamak için mazeretler ileri süren kimselerin münafikliklari ortaya konuyor ve nefislerine uyarak seferden geri kalan üç Müslümanin samimi tövbeleri dile getiriliyor.

Surenin birinci bölümünü olusturan ayetler, Arap yarimadasindaki putperestlere bir ültimatom niteligi tasimaktadir. Allah Teâlâ, onlara bir mühlet vermekte ve bu zaman zarfinda, Islâm'a girmelerini istemektedir. Aksi halde, hiçbir hukukî güvencelerinin kalmayacagi bildirilmektedir: "Allah'tan ve peygamberinden, kendileriyle anlasma yaptiginiz müsriklere ihtardir. Yeryüzünde dört ay daha dolasabilirsiniz. Allah'i aciz birakamayacaginizi, Allah'in inkarcilari zelil edecegini bilin. Allah'in ve peygamberinin, puta tapanlardan uzak oldugunu büyük hac günü, Allah ve peygamberi insanlara ilan eder. Eger tövbe ederseniz, bu sizin için daha hayirlidir. Yüz çevirirseniz, bilin ki siz Allah'i aciz birakamazsiniz. (Ey Muhammed) inkar edenlere can yakici azabi müjdele" (1-3).

Fetihten sonraki ilk hac için Resulullah (s.a.s) kendisi Mekke'ye gitmemis, Ebû Bekir (r.a)'i hac amiri tayin ederek bir kafile ile birlikte haccetmek için Mekke'ye göndermisti. Bu kafile henüz Mekke'ye ulasmadan, nâzil olan bu ayetlerin, hacda insanlara ilân edilmesini saglamak için Resulullah (s.a.s), Hz. Ali (r.a)'i hemen yola çikarmisti. Hz. Ali (r.a) bu ayetleri, Resulullah (s.a.s)'in istedigi sekilde, Kâbe'de okumustu. Devam eden ayetlerde, kendileriyle anlasma yapilip, bu anlasmalara sadik kalanlara, anlasma süreleri dolana kadar dokunulmamasi istenmekte, bunlarin disinda kalan müsriklerin ise, haram aylar çiktiktan sonra ele geçirildiklerinde öldürülmeleri emredilmekte, ayrica, onlara karsi uygulanacak tebligde takib edilecek metod bildirilmektedir.

Allah Teâlâ, Islâm'i kabul edenlerin, diger Müslümanlarla ayni konuma kavustuklarini bildirdikten sonra, Müslümanlarla yaptiklari anlasmalari bozan topluluklara karsi takinilacak tavri bir hüküm seklinde ortaya koymaktadir: "Eger antlasmalarindan sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatirlarsa, inkarda önde gidenlerle savasin. Onlar için artik and yoktur. Belki vazgeçerler" (12).

Müslümanlara, korkmadan, cesaretle kâfirler toplulugu ile savasmalari gerektigi bildirilerek, ancak böyle davranilirsa, kâfirlerin hor ve zelil kilinacagi gerçegi dile getirilmektedir. Böylece müminlerin kalpleri huzura ve güvene kavusabilecektir: "Onlarla savasin ki Allah sizin elinizle onlari azaplandirsin, rezil etsin ve sizi üstün getirsin de müminlerin gönüllerini ferahlandirsin" (14).

Insanlarin sadece iman ettiklerini söylemeleri, onlarin kurtulusa ermeleri için yeterli degildir. Allah Teâlâ, bu sözlerinde samimi olup olmadiklarini bir imtihan vesilesi kildigi cihat ve Müslümanlarin güvenligini dert edinmekle sinayarak ortaya çikaracagini; "Allah, içinizden cihat edenleri, Allah'tan peygamberinden ve inananlardan baska sirdas edinmeyenleri ortaya çikarmadan sizi kendi halinize terkedecegini mi zannediyorsunuz? Allah islediklerinizden haberdardir" (16) ayetiyle bildirmektedir. Yani müminle, münafigin ayirdedici en belirgin özelligi, Allah yolunda savasmaya karsi takindiklari tavirlaridir.

Inanan insanlar uyarilarak, inanç birligi disindaki baglarin, bir kimseyi dost edinmek için bir gerekçe olamayacagi dile getiriliyor: "Ey inananlar! Babalarinizi, kardeslerinizi -küfrü imana tercih ediyorlarsa- dost edinmeyin. Sizden onlari kim dost edinirse dogrusu kendine yazik etmis olur" (23).

Daha sonra, Mescid-i Haram'la ilgi temel hükümlerden birisi "Ey inananlar! Dogrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeble, bu yildan sonra Mescid-i Haram'a yaklasmasinlar" (28) ayetiyle tesbit edilmektedir. Bu yasaklamayi âlimler, farkli sekillerde yorumlamislardir (bk. el-Kurtubî, el-Cami li Ahkamil-Kur'an, Beyrut 1965, VIII, 103 vd.).

Yahudiler ve Hristiyanlarin sapik akideleri tenkit edilerek, tesri'in sadece Allah'a ait oldugu, bu hakki ondan baskasina tanimanin sirk kosmaktan baska bir sey olmadigi bildirilmektedir. Allah Teâlâ, bu duruma düsen Hristiyanlari misal göstererek Müslümanlarin, Allah'in kanunlarindan baska kanunlara; yasaklama ve serbest birakmalara itibar etmemeleri, aksi halde Allah'tan baskasina ibadet etmis olacaklarini su ayet-i kerime ile ortaya koymaktadir: "Onlar Allah'i birakip hahamlarini, papazlarini ve Meryemoglu Mesih'i rabler edindiler. Oysa tek bir ilahtan baskasina kulluk etmemekle emrolunmuslardi. Ondan baska ilâh yoktur. Allah kostuklari eslerden münezzehtir” (31).

Resulullah (s.a.s), bu ayeti Hristiyan olup, henüz Müslüman olmamis olan Adiy b. Hatem'in yaninda okudugu zaman o, buna itiraz ederek, Hristiyanlarin, papazlara tapinmadiklarini, onlara ibadet etmediklerini söylemisti. Resulullah (s.a.s), Allah Teâlâ'nin emrettiklerine muhalif olarak, papazlarin helâl kilip, yasakladiklarina uymanin, onlari ilâh edinip, onlara tapinmaktan baska bir sey olmadigini söylemisti (Ibn Kesir, Tefsiru'l-Kur'an-i-Azim, Istanbul 1985, IV, 76).

Kâfirler, Allah'in dinini yeryüzünden kaldirmak insanlari ona uymaktan alikoymak için var güçleriyle çalismakta, Islâm aleyhinde iftiralara dayali sayialarla onu tesirsiz hale getirmek istemektedirler. Ancak Allah Teâlâ, kâfirlerin bütün bu gayretlerinin bosa gidecegini, onlar istese de istemese de dinini yeryüzüne yayacagini bildirmektedir: Allah'in nurunu agizlariyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktir” (32).

Para biriktirip, onlari Allah yolunda sarfetmekten ve insanlarin istifadesine sunmaktan kaçinan kapitalist zihniyetli tipler, siddetle uyarildiktan sonra, Müslümanlara savas ilân eden kâfirlerle topyekün savasilmasinin gerekliligi bildirilerek, Allah yolunda savasmak, farz halini aldiktan sonra, onlarla savasmaktan geri kalan ve dünya hayatina sarilan kimselerin de bu uyusukluklari karsiliginda can yakici bir azaba müstahak olacaklari gözler önüne serilmektedir: "Ey inananlar! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savasa çikin" dendigi zaman yere çöküp kaldiniz? Ahireti birakip dünya hayatina mi razi oldunuz?” (38).

Pesi sira gelen ayetlerde Allah Teâlâ, dini yüceltmek, Islâm ümmetine yönelen tehlikeleri ortadan kaldirmak için, müminlerin ne sekilde davranmalari gerektigini ve onlarin savas çagrisi karsisinda takindiklari tavirlarini dile getirir. "Allah ve ahiret gününe inananlar mallariyla, canlariyla savasmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler. Allah sakinanlari bilir" (44). Bu ayetler, Tebük seferi esnasinda nâzil olmustur. Bu sefere katilmamak için mazeretler gösterip, geri kalmak isteyenlerin durumlari, münafiklik olarak nitelendirilmektedir: "Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri süpheye düsüp süphelerinde bocalayan kimseler senden izin istedi" (45). Bu ayetler, kiyamete kadar sürecek olan Islâm-küfür savasinda insanlarin bu savasa karsi tutumlariyla degerlendirileceklerini ortaya koymaktadir.

cami8.jpg (28695 Byte)Daha sonra, münafiklarin iki yüzlü davranislari ve onlarin bu davranislarina sebeb olan etkenler teferruatiyla zikredilerek, onlarin bu düsmanca davranislarinin ve komplolarinin Müslümanlara bir zarar veremeyecegi dile getirilirken, inanan insanlara Allah'in takdirine tevekkül etmeleri ögütlenmektedir: "Allah'in bize yazdigindan baskasi basimiza gelmez. O bizim mevlamizdir. Inananlar Allah 'a güvensin” (51).

Pesinden, münafiklarin gizlenmek için yemini kendilerine siper edindikleri zikredilerek, bunlarin aslinda korkak bir zümre olduklarindan bahsedilmektedir. Yine onlarin, zekâtin dagitilmasi hakkindaki itirazlari sözkonusu edilerek, bunun sebebinin Allah'a tevekküllerinin olmayisindan kaynaklandigi bildirilmektedir. Allah Teâlâ, varlikli müminlere ödemekle farz kildigi zekâtin sarfedilecegi yerleri de yine kendisi tesbit etmistir: "Zekâtlar Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düskünlere, onu toplayan memurlara, kalpleri Islâm'a isindirilacaklara verilir; kölelerin, borçlularin, Allah yolunda olanlarin ve yolda kalanlarin ugrunda sarfedilir. Allah bilendir, Hakimdir" (60).

Iki yüzlü insanlarin ve gerçek anlamda iman etmis olanlarin iç dünyalari ve bunun disa yansimalari, aralarindaki kesin farklar belli olsun diye karsilikli olarak gözler önüne serildikten sonra, iki yüzlü erkek ve kadinlarin ayni grubun mensubu olduklari ve bunlarin kötülügü yaymaya, iyiligi de engellemeye çalistiklari haber verilmektedir: "Iki yüzlü erkek ve kadinlar da birbirlerindendir: Kötülügü emreder, iyilige de engel olurlar..." (67).

Bunun tam ziddi olan mümin erkek ve mümin kadinlarin da, birbirlerinin velileri olduklari ve onlarin iyiligi emredip, insanlarin helâk olmasina sebeb olacak fenaliklardan alikoymaya çalistiklari, onlara ait diger bir takim özelliklerle birlikte zikredilmektedir: Mümin erkekler ve mümin kadinlar birbirlerinin velileridir: Iyiligi emreder, kötülükten alikoyarlar; namaz kilarlar, zekât verirler, Allah'a ve peygamberine itaat ederler. Iste Allah bunlara rahmet edecektir. Allah süphesiz güçlüdür, hakîmdir” (71).

Sure, tekrar tekrar nifak içindeki insanlarin fiilerine temas ederek, bu kötü hallerinin neticesinde içine sürüklendikleri açmazlari ortaya koymakta, onlarin bu davranislarindaki mantik disiliklari vurgulanmaktadir. Allah Teâlâ, iyilik için söz verip, fakat islerine gelmedigi zaman sürekli döneklik yapan ve inananlari aldattiklarini zannederek alay edenler, tehdit ifade eden bir üslûpla söyle seslenmektedir: "Ikiyüzlüler, Allah'in onlarin sirlarini ve gizli toplantilarini bildigini, Allah'in görünmeyenleri bilen oldugunu bilmiyorlar miydi?" (78).

Pesinden, münafiklarin Tebûk seferi hazirliklari esnasinda ve daha sonra bu seferle alâkali ortaya koyduklari tavirlari sergilenerek, onlarin asla bagislanmayacaklari bildirilmektedir: "(Ey Muhammed) Onlarin ister bagislanmasini dile, ister dileme birdir. Onlara yetmis defa bagislanma dilesen Allah onlari bagislamayacaktir" (80).

Bu duruma düsmelerinin sebebi, Müslümanlarla alay edip, bir savasa çikildigi zaman yalan mazeretler uydurup geri kalmalaridir. Buna örnek olarak, surenin son bölümünün inmesine sebep olan Tebûk seferi ile ilgili olaylar gösterilir. Allah Teâlâ, Allah yolunda cihad etmek için can atan, ancak, ellerinde olmayan sebeblerden dolayi geri kalanlar için bir vebalin sözkonusu olmadigini bildirmektedir: "Güçsüzlere, hastalar ve sarfedecek bir seyi bulunmayanlara Allah ve peygamberine bagli kaldiklari müddetçe sorumluluk yoktur" (91).

Allah yolunda savasmaktan kaçinip, münafiklik edenlerin zelil durumlari teferruatli bir sekilde dile getirildikten sonra Allah Teâlâ, kendi yolunda cihat edenlere cenneti vadetmis oldugunu ve bunu daha önce gönderdigi kitaplarinda da bildirdigini; "Alah süphesiz, Allah yolunda savasip, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarini ve mallarini - Tevrat, Incil ve Kur'an 'da söz verilmis bir hak olarak cennete karsilik satin almistir. Verdigi sözü Allah 'tan daha çok tutan kim vardir? Öyleyse yaptiginiz alis-verise sevinin; bu büyük basaridir" (111) ayetiyle gözler önüne sermektedir.

Bedevilerin cehâlet ve anlayissizliklarindan dolayi sapiklikta asiri gittikleri zikredilerek, Tebûk seferinden geri kalan ve samimiyetle suçlarini itiraf edip bagislanmak dileyen Ka'b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mürâre b. Rubaî'nin durumlari dile getirilerek, tövbelerinin kabul edilisleri anlatilir. Onlar, Resulullah'a durumlarini itiraf ettiklerinde o, Allah Teâlâ'nin haklarinda hükmünü verinceye kadar beklemelerini söyledi. Bütün Müslümanlar onlarla iliskilerini kesmisti. Hatta hiç kimse, onlara selam vermiyordu. Bu, elli gün devam etmisti. Onlar bu zaman zarfinda çok büyük manevî sikintilar çektiler. Allah Teâlâ, onlarin içinde bulunduklari ruhî sikintilari ve tövbelerindeki samimiyeti su ayet-i kerîme ile ortaya koyarak, onlarin tövbelerini kabul ettigini bildirmektedir: "Bütün genisligine ragmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sikistirip Allah'tan baska siginacak kimse olmadigini anlayan, savastan geri kalmis üç kisinin tövbesini de kabul etti. Allah, tövbe ettikleri için onlarin tövbesini kabul etmistir..." (118).

Allah Teâlâ, savasa çikildigi zaman geri de, Islâm'i ögrenip, geri dönen mücahideleri uyarmak, onlari egitmek ve yaptiklari islerin suuruna erdirmek için mutlaka bir grubun kalmasi gerektigine isaret etmektedir: "Inananlar toptan savasa çikmamalidir. Her topluluktan bir taifenin dini iyi ögrenmek ve geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmalari gerekli olmaz mi ? Ki, böylece belki yanlis hareketlerden çekinirler" (122).

Pesinden gelen ayette inananlara, yakinlarinda bulunan inkârcilarla savasmalari emredilmektedir. Böylece o kâfirler, müminleri kendilerine karsi çok sert ve çetin bulacaklardir: "Ey inananlar! Yakininizda bulunan inkârcilarla savasin; sizi kendilerine karsi sert bulsunlar. Bilin ki Allah, kendisine karsi gelmekten sakinanlarla beraberdir" (123).

Sure, tekrar münafiklarin hallerine temas ederek, ümmetinin sikintilari ve günahlarindan ötürü cezalandirilmalari endisesinden dolayi üzülen, inanlara sefkatli, merhametli ve onlara düskün bir peygamber olarak vasiflandirilan Hz. Muhammed (s.a.s)'e davetine yüz çeviren topluluklara karsi takinmasi gereken tavir bildirilerek son buluyor. Bu hitap peygamberin sahsinda kiyamete kadar gelecek bütün tebligcileri kapsamaktadir: "(Ey Muhammed!) Eger yüz çevirirlerse, de ki: Allah bana yeter; ondan baska ilâh yoktur, yalniz O'na güveniyorum; O, büyük Ars'in Rabb'idir" (

TAŞ OLUŞTURAN MİNERALLER

 

 

DUA-CİN--BÜYÜ-TILSIM-SİHİR-NAZAR-MUSKA-YILDIZNAME-HALÜSÜNASYON-DUA NEDİR-TILSIM NEDİR-TILSIM ÇEŞİTLERİ-BÜYÜ NEDİR-BÜYÜ ÇEŞİTLERİ-SİHİR NEDİR-SİHİR ÇEŞİTLERİ-BATIL İNANIŞLAR-CİN MUSALLATI NEDİR-DİNİMİZ İSLAM-ŞİFALI BİTKİLER-SAĞLIKLI YAŞAM-ASTROLOJİ-GİZEMLİ İLİMLER-İSLAMDA BÜYÜ-DEFİNE-DEFİNECİLİK-DEFİNEDE BÜYÜ VE TILSIM-CİNLER VE GİZEMLER HAKKINDA BİLGİLENDİRME SİTESİ...


Yerkabuğunu oluşturan cisimler, mineraller ve taşlar olmak üzere ayırt edilir. Minerallerin kimyasal açıdan homojen olmalarına karşılık, taşlar, yani mineral toplulukları heterojen cisimlerdir. Ancak taş olarak adlandırılan oluşumlar, yerkabuğunda oldukça sık rastlanılan ve benzer oranlarda mineral topluluklarının oluşturdukları cisimlerdir.

Taş yapan minerallerin en önemlileri silikatlar ve demirdir. (Magnezyum, kalsiyum, sodyum ve potasyum alüminyum silikatlarıdır. )

16 km derinliğe kadar yerkabuğunu oluşturan taşlardan alınan 700 civarındaki örneğin mineral bileşimlerinin istatistik incelemesi sonucunda magmatik tşların bileşiminin şu mineral gruplarından oluştuğu ortaya konmuştur.



Feldspatlar ve türevleri 59. 5

Hornblend ve ojit 16. 8

Kuvars 12. 0

Mika 3. 8

Bütün diğer mineraller 7. 9

Taş yapan mineraller , renklerinin açık veya koyu oluşuna göre açık renkli mineraller veya felsitler, koyu renkli mineraller veya mafitler olmak üzere gruplandırılır.

FELSİTLER MAFİTLER

Feldspatlar
Piroksenler

Feldspatoidler
Amfiboller

Kuvars
Biotit

Muskovit
Olivin

Jips
Serpantin

Kalsit
Klorit

Kil mineralleri
Kloritoid

Epidot-Zoisit
Granat


Turmalin


MAGMATİK TAŞLARIN MİNERALLERİ
1) SİLİSYUM GRUBU MİNARALER

KUVARS

SiO2, S=7, Öz. Ağır. =2. 65, Hegzagonal-Trapezoedrik tetardoedri.

Kuvars taş yapan minerallerin en önemlilerinden birisidir. Gre ve kuvarsitler hemen hemen yalnızca bu minerallerden yapılmışlardır. Asit taşların en karakteristik elemanıdır. Sertliği 7 olduğundan doğal etkenlere karşı dayanıklıdır, zor ayrışır, dilinimi yoktur, kırılma yüzeyi genellikle midye kabuğu şeklindedir. Kitle halinde iken yağ parlaklığı, kristal halinde cam parlaklığı gösterir. Yalnızca florasiti, kaynayan potasyum klorür ve alkali karbonatta erime gösterir. Kuvarsın pseudomorfozları oldukça yaygındır. Trigonal trapezoedrik şekilde kristallenen kuvars 575 C0 derece ısıda hegzagonal trapezoedrik ?-kuvars formuna dönüşür. 575C0 derecenin üzerinde ise paramorfoz bir kuvars formu olan ß-kuvars oluşur.

870C0 derecede -kuvars rombusal form olan tridimite, 1470C0 derecede ise tetragonal form olan kristobalit&e dönüşür. 1700C0 derecede ergir.

Bu çeşit kuvars türlerinin ısı şartları ile olan ilişkileri nedeni ile kuvars, jeolojik termometre olarak değer taşır.

Kuvars kristalleri taşlarda çok seyrek olarak idiomorf sınırlar gösterir. Taş içerisinde genellikle renksiz süt beyazı veya gridir. Bazı granitlerde ortoklas ile birlikte yazı graniti dokusunu oluşturur, yani taş içerisinde bulunan plajioklas ortoklasın yerine geçer ve serbest kalan kuvars plajioklas içerisinde solucan şekilli bir yapı gösterir. Buna mirmekit yapısı denir.

Kuvars ince kesitlerde renksiz ve saydamdır. Çok defa düzensiz ince çatlakları vardır. Kırılma indisi zayıf, çift kırması da zayıftır. Optikçe pozitiftir.

Kristal sınırları düzensizdir ve korrozyon gösterir. Bazen ikizleri görülür. Dilinimi yoktur(=Çok zayıf) Tektonik etkenlere karşı çok hassastır. Optik eksenlerin sapması sonucunda aynı tanede çeşitli sönmeler olur ve dalgalı sönme gösterir. Gene basınç sonucunda taneler birbiri içine girer ve aynı taneden birçok tanelerin oluşması sonucunda Mörtel dokusu meydana gelir.

Kuvars&a feldspatoidlerle birlikte rastlanmaz. Olivin, korund ve spinel ile de görülmesi pek nadirdir. Çünkü bu mineraller SiO2 ile başka mineraller oluştururlar ve ancak bu son ürünler kuvars ile birlikte bulunabilirler. (Örnek:Nefelin SiO2 ile birlikte Albit, Korund SiO2 ile birleşerek Disten&i oluşturur. )

2) FELDSPAT GRUBU MİNERALLER

ORTOKLAS

(Alkali feldspat) (SiO2. SiO2)Al-K veya KalSi3 O8

Ortoklas Yunanca düzgün bölünen teriminden türetilmiş bir deyimdir. Monoklinal holoedride kristallenir. S=6, Öz. Ağır. =2. 57 Flor asitinde ayrışır. Genellikle porfirik dokulu taşlarda idiomorf oluşumlar şeklinde yer alır.

Oluşum şekline göre değişik şekillerde kristalleri gelişir. Ortoklas adı altında genellikle berrak olmayan K-Feldspatları gösterilir. Genç ve çabuk soğumuş volkanik taşların cam manzaralı feldspatlarına sanidin adı verilir. İkizleri çok boldur.

Ortoklas özellikle hamuru cam olan volkanik taşlarda idiomorf kesitler verir. Taneli taşlarda ise hudutlar düzensizdir, bazen yuvarlak hududlara da rastlanır. Basınç altında kalan taşlar da ortoklas mercek şeklini alır ve bu nedenle ince kesitte göz gibi görülür.

Kristalleri değişmeye uğramamışsa renksiz ve parlak kesitler halinde görülür.

Ortoklas içinde inklüzyon boldur. Çeşitli minerallere rastlandığı gibi, zonar şekilde ojit, biotit, kuvars gibi mineraller çok miktarda bulunur.

Değişmesinden muskovit (serizit) ve kaolen oluşur. Serisit pulları yüksek olan çift kırılmalarıyla kolayca tanınır. Kaolinleşme de ise , yeni oluşan materyal toprağımsı bir manzara gösterir;bu özelliği ile de berrak gözüken kuvarstan kolayca ayırt edilir.

SANİDİN

KalSi3 O8 bileşiminde olan sanidin de % 70&e kadar varabilen Na-Feldspat molekülleri bulunabilir. Yüksek miktarda Na molekülü bulunan sanidinlere sodyum sanidin veya sodyum ortoklas da denir. Sanidin genellikle genç ve çabuk soğumuş magmatik taşların cam manzaralı feldspatlarına verilen isimdir. Monoklinal sistemde kristallenir. Ayrışmaya uğramamış kristalleri renksiz veya gri renkte, saydam ve çok parıltılıdır. Kesitleri genellikle renksiz ve berraktır.

Dilinimleri net olarak görülmez.

MİKROKLİN

(K, Na) AlSi3 O8 optik iki eksenli negatif bir mineraldir.

Mikroklin aslında KalSi3O8 bileşimindedir. Birçok hallerde %100-60 ortoklas ve %0-40 albitten oluşur. İkizleri çok karakteristiktir. Kendine özgü kafes yapısı ile iyi tanınır.

ANORTOKLAS

(Na, K)AlSi3 O8 veya pek az miktarda Ca-Feldspatta bileşime girebilir. Bileşim bakımından Ortoklas ile Albit arasında bir ara safha olan Anortoklasda, Albit %60 a ulaşabilir.

Optik özellikleri açısından mikrokline çok yaklaşan bu mineral, triklinal (pseudomonoklinal) bir feldspat türüdür. Genellikle c ekseni yönünde uzamış renksiz kristaller halindedir. İkizlerine sık rastlanır. Optik çift eksenli negatif bir mineral olan anortoklasın kırılma indisi mikroklinden biraz daha yüksektir. Sanidinde olduğu gibi Na bakımından zengin lavlar ve bunlarla ilgili taşlarda bulunur. Anortoklas çok yüksek ısıda oluşmuş ve çok çabuk soğumaya uğramış bir albit ortoklas karışımıdır.

PLAJIOKLASLAR

Bir Na feldspatı olan albit ile bir Ca feldspat, yani anortit&in oluşturduğu izomorf serinin üyelerine plajıoklas denir. Triklinal sistemde kristallenirler. Bileşimlerinde bulunan anortit miktarına göre adlandırılan bu serinin bir ucunda albit (NaAlSi3 O, diğer ucunda ise anortit (CaAl2 Si2 Oyer alır.

Plajıoklas kristallerinin şekli ortoklasınkine çok benzer. Yüzeyler arasındaki açıların değerleri de az farklıdır. Hemen hemen bütün plajıoklas türlerinde mükemmel dilinim görülür.

Plajıoklaslarda özellikle lamelli ikizlere hemen hemen daima rastlanır. En çok görülen ikizler (010) yönünde olup buna albit ikizlenmesi denir. Bu cins ikizler genellikle uzunlamasına yönde levha şeklindedir. Bu polisentetik ikizlenme sonucunda taban kısımları genellikle düzenli girinti ve çıkıntılar gösterir. Bu durum çok defa mikroskopik olarak da paralel çizgiler halinde görülür ve ortoklaslardan ayırma imkanını verir.

Plajıoklasların en karakteristik özelliği polisentetik ikizlerin aralarındaki içeriye-dışarıya oluşan açılar pek görünmez, fakat analizör devreye sokulduktan sonra lamel sisteminin değişik sönüşüyle ikizler hemen belli olur.

Albit ikizleri uzun eksen yönüne paralel düz ve keskin şeritler halinde görülür. Lameller değişiktir. Kısmen ince kısmen de kalın şeritler halinde olabilir. Basınç etkileri nedeniyle bazen kıvrıklı, kırıklı veya basamaklı olabilirler.

Plajıoklaslar genellikle renksizdir. Bazen gri veya yeşilimtrak olabilir. Albitten anortite doğru yoğunluk ve buna uygun olarak erime noktası da artar. Öz. Ağır. =2, 61-2, 77)

Ayrışmaya uğramamış plajıoklaslar ince kesitlerde berrak ve renksizdir.

Plajıoklaslarda inklüzyon olarak ortoklas veya mikroklinin yanı sıra düzenli şekilde sıralanmış hematit, ilmenit veya magnetit de yer alabilir ve plajıoklasın prizma veya pinakoid düzlemlerine paralel olarak sıralanırlar. Bu inklüzyonlar kristalin merkez kısımlarında düzenli bölgeler meydana getirir. Aventurin veya güneş taşında görüldüğü gibi bazen pırıltı olayı da yaratabilirler. Feldspat kristallerinin buğulu bir görünüş almasının metamorfik ısınma sonucu olduğu tahmin edilmektedir.

Plajıoklaslarda da ayrışma görülür. Ancak bunlardaki ayrışma ortoklasın aksine kaolinleşme yerine damuritleşme şeklindedir. Ca miktarının artışı ile fazlalaşma gösterir. Albit ayrışma yönünde oldukça dayanıklıdır. Anortite doğru ayrışmada süratli bir artış görülür. Albitte ayrışma sonucunda serizit, karbonat veya kil minerallerinin albitin yerine geçtiği görülebilir. Anortoklasın ayrışması çok karakteristik bir durum gösterir.

Mineralin anortoklas molekülleri ayrışırken albit bölümü aynen kalır. Bu ayrışmada epidot, klinozoisit veya zoisit, beyaz mika veya karbonatlar oluşur.

Havalanma da plajıoklaslarda tipik ayrışma ürünlerini oluşturur. Değişik etkenler nedeni ile çeşitli kil mineralleri ortaya çıkar. Bazen de plajıoklas ortoklasın yerine geçer ve serbest kalan kuvars plajıoklas içerisinde mirmekit dokusunu oluşturur.

Plajıoklaslar özellikle monzonit, diyorit, gabro grubu taşlarının tayininde önemli rol oynar. Metamorfik taşların da en yaygın mineral türüdür.

FELDSPATOİDLER

Kimyasal bileşimleri yönünden feldspatlara benzeyen feldspatoidler, feldspatlar gibi homojen geçiş serileri oluşturmaz. Bunlar silisçe fakir, ancak alkalilerce zengin magma oluşumlarıdırlar. Bu gruba giren mineralleri albit veya ortoklas ile karşılaştırdığımızda, silis yönünden fakir oldukları anlaşılır. Grubun en önemli türleri nefelin ve lösittir. Feldspatoidler heterojen bir mineral topluluğu olmasına rağmen, sırf minerolojik özellikleri nedeniyle bir grupta toplanmışlardır.

En önemli feldspatoid türleri:

Lösit KalSi2 O6

Nefelin NaAlSiO4

Sodalit 3NaAlSiO4 NaCl

Hauyn 3NaAlSiO4 CaSO4

Nosean 3NaAlSiO4 Na2 Si4

PİROKSENLER

Magmatik taşların karakteristik ve önemli bileşenleri olan piroksenler bileşim bakımından başlıca iki değerli unsurların metasilikatlarıdır.

R2 &Si2 O6 genel formülü ile ifade edilebilen bu grupta R2 nin yerine şunlar bulunabilir: Na, Li, Ca, Fe, Mg, Ti, Al, Fe2 v. b.

Bu bileşimde genellikle çok az miktarda Li, Ti ve Mn yeralabilir. Başlıca rombusal ve monoklinal sistemlerde kristallenirler. Piroksenler özellikleri birbirine çok yakın olan minerallerdir ve dike yakın olan (87°) dilinim açıları çok karakteristiktir. Dilinimler iyi oluşmuş fakat düzensiz ve kesik görünümlüdür. Bu grubun paleokrizma özelliği yok gibidir. Yatay kesiti çoğunlukla sekizgendir. Renkleri hafif ve çeşitlidir. Oldukça yüksek olan kırılma indisleri nedeniyle rölieflidirler. Çift kırmaları çeşitli piroksen türlerinde çok farklıdır. Optik eksenler düzlemi rombusal piroksenlerle monoklinal piroksenlerin çoğunda (010) a paralel olup optik özellikleri genellikle (+) dır.

Taşlar içerisinde en çok monoklinal ve kısmen de rombusal piroksenlere rastlanır. Triklinal piroksenler ise seyrektir.

Piroksenler dört esas gruba ayrılarak incelenebilirler.

PİROKSENLERİN SINIFLANDIRILMASI

1-Rombusal piroksenler

A)Enstatit % 0-10 (SiO3) Fe

B)Bronzit %10-30 (SiO3) Fe

C)Hipersten %30-50 (SiO3) Fe

a)ferrohipersten %50-70 (SiO3) Fe

b)Eulit %70-90 (SiO3) Fe

c)Ferroslit %90-100 (SiO3) Fe

2-Monoklinal piroksenler

A)Ca lu ve ferromanganezyumlu piroksenler

Klinoenstatit (SiO3)Mg

Pijonit (SiO3). (Mg, Fe, Ca)

Diopsit, Diallag (SiO3)2 CaMg

Hedenbergit (SiO3)2 CaFe

Ojit (Si, Al)O5 . (Ca, Mg, Fe, Al)

B)Alkalen piroksenler

Egirin (SiO3)2 Na, Fe3+

Jadeit (SiO3) Na , Al

Spodumen (SiO3)2 Li , Al

3-Piroksenoidler

Vollastoni (SiO3) Ca

Rodonit (SiO3) (Mn, Fe, Ca)

AMFİBOLLER

Amfiboller inosilikatlardandır. genel formülleri R2 &Si2 O6 olup burada R2 nin yerine

Na (K), Ca, Fe2+, Mg, (Ti), Al, Fe3+ gelebilir.

Rombusal ve monoklinal sistemde kristallenirler. Bu gruptaki mineraller genellikle c ekseni yönünde uzama gösterirler ve bu uzama bazen iplik şekline kadar varabilir. İyi gelişmiş prizmatik dilinimleri vardır. Dilinim açıları aşağı yukarı 124º civarındadır. Ayrıca amfibollerin dilinimleri piroksenlerinkinden daha ince ve daha düzgündür.

(100) yüzeyine göre ikizlenme çok sıktır ve tekrarlama ikizleri şeklinde olabilir. Öz. Ağır. =2, 9-3, 5 S=4-6, 5 arasında değişir. Hidroflorik asit dışında asitten etkilenmez.

Aşağıda önemli amfibol türleri şematik olarak gösterilmiştir.

1)Rombusal amfiboller

Antofillit

Gedrit

2)Monoklinal amfiboller

Amfibol

Kümmingtonit

Grunerit

Tremolit

Aktinolit

Rihterit

3)Geçit amfibolleri

Hornblend

Adi Hornblend

Bazaltik Hornblend

Edenit

Pargazit

Glaukofan

Ribeckit

Hastingsit

Arfvedsonit

4)Amfiboloidler

Enigmatit

SERPANTİN

Genel formülü Si4 O10 (OH)8 . Mg2 olan serpantin fillosilikatlardandır. Genellikle Mg&un yerini kısmen Fe alır.

Antigorit (yaprak serpantini) ve krizotil (lif serpantini)olmak üzere iki önemli çeşidi vardır. Birincisi yeşil renkli ve çok iyi dilinimlidir. Krizotil ise sarımtrak-yeşil renkli ve ipek parlaklığındadır. Monoklinal sistemde kristallenmelerine rağmen pseudomorf olarak bulunurlar.

İnce kesitlerde genellikle renksiz bazen hafif yeşil olarak görülür. Bu durumda zayıf bir pleokroizma fark edilir. Kırılma indisleri küçüktür. Antigorit optik bakımından (-) dir. (001)yönünde belirgin dilinimlidir. c ekseni yönünde gelişmiş kristalleri bazen çok uzun, ince lifler halinde ve amyant adını alır. Bunlar antigorit içindeki damarcıkların kenarlarına genellikle dik olarak oluşurlar. (110) yönünde dilinimleri vardır. Renksizdir. Çift kırma değeri de küçüktür.

Bu gruba giren mineraller genel olarak çeşitli silikatların, özellikle piroksen ve peridotların alterasyonu sonucunda oluşurlar ve serpantin denilen taşların hemen hemen tamamını meydana getirirler.

METAMORFİZMA SİLİKATLARI

-Andalusit

-Turmalinler

-Granatlar

BİZANS KAYA MEZARLARI

 

 

Kastamonu Antik Çağ’ın Paphlagonia Bölgesi sınırları içerisinde bulunmaktadır Bu bölgede Antik Çağ’dan kalmış kaya mezarları bulunmaktadır Kastamonu Valiliği bu kaya mezarlarının turizm yönünden önem kazanabilmesi için bazılarının çevresindeki yapıları kamulaştırarak çevre düzenlemesi yapmıştır


Ev Kaya Mezarı (Merkez)

Kastamonu’nun en eski kaya mezarı olan bu yapı bugünkü Endüstri Meslek Lisesi yanındaki doğal kaya bloğu üzerinde, zeminden 8 m yükseklikte oyulmuştur MÖVIIyüzyılın başlarına tarihlendirilen bu mezar anıtı Paphlagonialılar tarafından yapılmıştır Mezarın üç ayrı girişi olup, içerisinde de üç ayrı mezar odası bulunmaktadır


Şehinşah Kaya Mezarı (Merkez)

Kastamonu, İsmail Bey Külliyesi’nin bulunduğu, Şeyhinşah Kayası’nın güney yüzünde üç mezar odası bulunmaktadır

Bu mezarların MSIIyüzyılda, Roma döneminde yapılmış oldukları sanılmaktadır Birbirine benzeyen mezar odaları oldukça dar ve kabartmalarla süslü bir girişten sonra derinliği çok fazla olmayan mezar odasına girilmektedir Günümüze iyi bir durumda gelebilmişlerdir

Sarı Yolu Kaya Mezarı (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi Sümenler Köyü’nde Sarı Yeri veya Sarı Yolu denilen oldukça sarp bir kayalıkta mezarlar bulunmuştur Üç küçük odadan oluşan bu mezarın ismine kaynaklarda rastlanmamış ve yapım tarihi de kesinlik kazanamamıştır


Toprak İni Mezarları (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi Kamana ve Hamitli köyleri arasındaki Sorkun Yaylası’nda bazı mezarları bulunmaktadır Bu mezarlar harç ve tuğla ile yapılmıştır Büyük olasılıkla da Roma ve Bizans dönemlerine ait oldukları sanılmaktadır


Kız Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi, Çengel ve Ekremli köyleri arasındaki Zarı Ovası’na hakim kayalar üzerinde bulunan bu kalıntı bazı kaynaklarda mabet olarak geçmiştir Bu nedenle de kaynaklarda Mihrap Kayası olarak yer almıştır Kayanın 12 m yukarısında, 2 m yüksekliğinde, 1 m enindeki bu mezarın alınlığı üçgen şeklindedir Sütun ve başlıkları ile bu alınlık taşınır olarak kayalara oyulmuştur Alınlığın ortasında yarım metre çapında bir daire bulunmaktadır


Delikli Kaya (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesinin doğusunda, Sabuncular Köyü Sada Mahallesi’nde küçük bir kaya mezarı bulunmaktadır Delikli Kaya denilen bu mezar, yuvarlak kapılı tavanı kubbe şeklinde oyulmuştur Bu mezar odasının yüksekliği 150 mdir

Hacat Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesinin batısındaki Sümenler Köyü’nde Kayadibi Mahallesi’nin yaklaşık 100 m kuzeyindeki Hacat Kayası’nda bir kaya mezarı bulunmaktadır Mezarın kemerli bir giriş kapısı olup, içerisinde 130 m eninde ölü çukuru vardır Bunun sol tarafında ve karşısında birer oda daha bulunmaktadır Bu bölümlerin üzerindeki kayalar kubbe şeklinde oyulmuş ve mezar haline getirilmiştir


Fıstık Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesinde Demirtaş Köyü altındaki Asar Kalesi ile Ören Kayası arasında kayalara oyulmuş mezarlar bulunmaktadır Dışarıdan birer oyuk olarak görülen bu mezarlar hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır


Ruşen Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi Höyük Veren Köyü’nde, Ruşen Mahallesi’nde kayalara oyulmuş bir mezar bulunmaktadır Bu mezarın hangi dönemde yapıldığı bilinmemektedir Mezarın içerisi kubbe şeklinde olup, buraya bir de ölü sediri (kline) yerleştirilmiştir


Türbe Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi Uzla Köyü’nde, Ülde Mahallesi yakınında kayalara oyulmuş altı mezar odası bulunmaktadır Bu mezarların yapım tarihi konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır Bunlar kayalara oyulmak sureti ile yapılmış olup, bezemesiz ve birer oyuk halindedirler


Kaya Tünelleri (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesinin batısındaki Ilıca Köyü, Arma Mahallesi’nde büyükçe bir kayanın içerisinde bir tünel bulunmaktadır Bu tünel kayanın içerisinde at nalı şeklinde uzanmaktadır Ancak içerisi zamanla moloz ve kayalarla dolduğundan bu tünel ile ilgili yeterli bilgi edinilememektedir


Mercimeklik Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi Sarnıç Köyü, Sarnıç Mahallesi’nin 1 km kadar güneyinde bulunan Mercimek Kayası’nda yapılan kazılarda Bizans dönemine ait keramik parçaları ile karşılaşılmıştır Ayrıca kaya üzerinde yapılan araştırmalarda Bizans dönemine tarihlenen madeni bir haç ortaya çıkarılmıştır


Tabaklı Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi Maksut Köyü’nün tabaklı Mahallesi’nde bulunan 40 m yüksekliğindeki kaya üzerinde, merdivenlerle çıkılan oyuklar bulunmaktadır


Ağıl Kayası (Azdavay)

Kastamonu Azdavay ilçesi, Kayabaşı Köyü’nün güneyindeki kayalar üzerinde, önünde kapılar bulunan bir mezar ile karşılaşılmıştır Kayaya oyulmuş dört basamakla çıkılan girişin önündeki madeni kapılar günümüze gelememiştir

Sipahiler Kaya Mezarları (İhsangazi)

Kastamonu İhsangazi ilçesi Sipahiler Mahallesi Dere Sokağı’nın kenarında, yaklaşık 150 m yüksekliğinde tepe üzerinde kaya mezarları bulunmaktadır

Bu kaya mezarlarının MSV-VIyüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır Kaçak kazılar nedeni ile duvarları tahrip olan bu kaya mezarı birbirlerinden ayrı iki kat halindedir Katlar arasında da bir bağlantı bulunmamaktadır Buradaki mezar odasında yuvarlak bir pencere vadiye bakmaktadır Mezarın altında ikinci bir bölüm bulunmaktadır Bu mezarın içerisinde de duvarların oyulması ile cesetlerin konulduğu yerler açılmıştır